İşçinin rekabet yasağı denildiğinde ne anlamamız gerektiği ile ilgili olarak ilk olarak rekabet terimine bakacak olursak, günümüzde birçok alanda karşımıza çıkan rekabet; ekonomik ve ticari hayatta son derece önemli bir alana sahiptir. Günlük kullanım dilinde “aynı amacı güden kimseler arasında çekişme; rakiplik, yarışma, yarış” Bkz. Türk Dil Kurumu Güncel Sözlük) anlamında kullanılan bu kelime hukuk dünyasında da oldukça geniş ve kapsamlı bir alanda vuku bulmaktadır. Gerek ticaret, gerek tüketici, gerekse de iş hukukunu yakından ilgilendiren rekabet kavramı, ulusal ve uluslarası seviyede belirli düzenlemelerle karşılıklı tarafların çıkarlarını korumak için ortaya çıkmıştır.
Ekonomik hayatın ayrılamaz bütün hiç şüphesizdir ki işçilerdir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 2. maddesine göre “Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi” denmektedir. Kanun yine aynı maddenin devamında “işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren” ve “işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi” diyerek işveren ve iş ilişkisini tanımlamaktadır. İşçi ve işveren arasında kurulan iş akdi/iş sözleşmesi İş Kanunu’nun hükümlerine aykırı olamaz. İşçi, işveren ile aralarındaki iş ilişkisine dayalı işin niteliğine göre birtakım özel ve önemli bilgileri elde etmekle yükümlü olabilmektedir. Bu durumda da ortaya “rekabet yasağı” ortaya çıkmaktadır.
REKABET YASAĞI
Rekabet yasağı, işçi ve işverenin arasındaki iş akdinin sona ermesinden sonraki süreçte işverenin işi ile ilgili bilgilerin rakipleri ile paylaşılmasının önüne geçmek için ortaya çıkmış bir kavramdır. Rekabet yasağı, iş sözleşmesinin devam ettiği zaman var olacağı gibi, kimi hallerde de sözleşmenin sona ermesinden belirli süreler sonrasında da devam etme halini koruyabilmektedir. Bu kural 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Özen ve sadakat borcu” başlıklı 396. Maddesinin 3. fıkrasında “İşçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, sadakat borcuna aykırı olarak bir ücret karşılığında üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve özellikle kendi işvereni ile rekabete girişemez.” ve 4. fıkrasında ise “İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararına kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz. İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür.” düzenlenmektedir.
REKABET ETMEME SÖZLEŞMESİ
Yukarı belirtilen Türk Borçlar Kanunu’nun hükümlerinden ortaya çıkan anlamlarda rekabet etmeme yasağının yazılı bir şekilde ortaya konması ya da iş sözleşmesinde belirtilmesi gerekliliği, rekabet etmeme sözleşmesi yapılması gibi bir durum ortaya çıkmamaktadır. Nitekim TBK’nın 396/1 maddesine göre “İşçi, yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır.” der ve geniş anlamda rekabet yasağını sadakat borcunun içine alarak işverenin menfaatlerini korumayı hedeflemektedir. Ancak sadakat yükümlülüğünün kapsamında bulunan rekabet yasağının işçinin çalışma özgürlüğünü engellemek gibi bir tutumla yapılmaması gerekmektedir. Çünkü unutulmamalıdır ki çalışma hakkı anayasal bir haktır (Bkz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m. 48 “Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti” ve m. 49 “Çalışma Hakkı ve Ödevi”) ve herhangi bir sözleşme ile bu hakkın önüne geçilemez.
“Sözleşmenin konusunu belirlemekte özgürseler de bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemez. Rekabet yasağına ilişkin sözleşme maddesine bakıldığında, işçi için getirilen sınırlama Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olup, tarafların aralarında imzalayacakları bir sözleşme hükmü ile bu özgürlüğü ihlal anlamına gelecek herhangi bir düzenleme yapmalarının mümkün bulunmaması nedeniyle geçersizdir.” (11. HD 2019/2050 E. , 2020/5916 K.)”
Rekabet yasağının kapsamında işçinin kendi adına işverence rakip oluşturacak bir işi kendi adına yapmamak, çalışma saatlerinin kapsamı dışında işverenin işini kapsayan rakip bir işyerinde çalışamaz, yine işverenin rakibinde bulunan başka bir kuruluşa ortak olamamaktadır. Zira aksi durumlar rekabet yasağına aykırı düşmekte olup İş kanunu m. 25/2’ye göre işverene haklı nedenle fesih hakkı vermektedir. Bunu takip eder şekilde bu fesih kapsamında işverene tazminat hakkını da sağlamaktadır.
Burada irdelenmesi gereken asıl husus “işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonra rekabet yasağının devam edip etmeyeceği ya da devam etse dahi ne kadar süre devam edeceği” konusudur. Bu sorunun cevabı Türk Borçlar kanunu m. 396/4’te “İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararına kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz. İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür.” ortaya konmuştur. Kanun maddesinden de açıkça anlaşılacağı üzere işçi iş akdinin sona ermesinden sonra da sır saklama yükümlülüğü devam etmektedir.
Kural olarak iş sözleşmesinden doğan yükümlülükler (rekabet etmeme yasağı da dahil) sözleşmenin bitimi itibariyle sona ermektedir. Ancak bazı durumlarda işveren, işçiden rekabet etmeme yükümlülüğünün iş sözleşmesinin bitiminden sonra da devam etmesini isteyebilmektedir. Ancak bu durumun taraflarca belirlenmiş olması ve yazılı bir şekilde yapılmış olması TBK m. 444/1’e göre “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir.” açıkça belirtilmiştir. Bu sözleşme iş akdi kurulurken taraflarca kararlaştırılacağı gibi, iş akdi kurulduktan sonra da yapılabilmektedir. Ancak işçinin rekabet yasağı , iş sözleşmesi yapılırken kararlaştırılmalı, aksine iş sözleşmesi kurulmadan ya da iş sözleşmesi bittikten sonraki bir tarihte yapılırsa bir geçerliliği olmamaktadır.
“Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nce; “Mahkemece; rekabet etmeme borcunun ancak iş sözleşmesi taraflarının açıkça kararlaştırmaları halinde ortaya çıktığı ve rekabet yasağının adi yazılı şekilde yapılmış olması geçerlilik şartı olduğu, taraflar arasında düzenlenen belirsiz süreli iş sözleşmesinde rekabet yasağına ilişkin bir kayıt bulunmadığı haksız rekabetin şartları oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. (2017/2636 E. , 2019/124 K.)”
İŞÇİ GİZLİLİK SÖZLŞEMESİ CEZAİ ŞART
Türk Borçlar Kanunu’nun 445/1 hükmünce “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.” Rekabet yasağı konusunda bir sınırlama getirilmiş ve bu sınır özel durumlar saklı kalmak şartı ile iki yıl olarak kanun koyucu tarafından belirtilmiştir. Özel durumların varlığı işverence ispatlanmalıdır.
Kanun maddesinde “yer” kavramına da değinilmiş olup bu kavramın hakkaniyet çerçevesinde işverenin menfaatinin oluştuğu bölgeyi kapsayacak şekilde belirtilmesi gerektiği sonucuna ortaya koymaktadır. Örneğin işverenin, rekabet yasağı kapsamında işçiye “Tüm Türkiye’de çalışmamayı kabul eder”, “Ülkenin tüm bölgelerini kapsar şekilde aynı işte çalışmamayı kabul eder” şekilde oluşturduğu sözleşmeler geçersizdir. Nitekim Yargıtay’da aynı görüştedir;
“Rekabet yasağının işverene ait işlerden hangisi veya hangileri ile sınırlandırıldığı net biçimde belirlenmelidir. Özellikle şirketlerin ticaret siciline kayıt sırasında faaliyet alanlarının geniş tutulduğu ülkemizde işçinin bütün alanlarda çalışmasının sınırlandırılması mümkün olmaz. İşçinin işverene ait işyerinde yapmakta olduğu işle doğrudan ilgili ve işverenin asıl faaliyet alanına giren işler bakımından böyle bir sınırlama getirilmelidir.” (Y9HD., E.2008/24493, K.2010/10480, T.15.4.2010)”
TBK m. 445/1’de “tür” kavramının da üstünde durmakta fayda vardır. Kanun koyucu işverenin menfaati hususunda belirlediği rekabet yasağını, tür hususunda da açıklık getirmesi şartıyla sözleşmeye konu yapabilme imkanı tanımıştır. Burada türden kasıt; işçinin, işverenin işinde yaptığı işin niteliğidir. Örneğin işçi, işverene ait bir bilgisayar sektöründe yazılım mühendisi olarak çalıştığı durumda iki yıl boyunca banka bir bilgisayar sektöründe yazılım mühendisi olarak çalışamayacağı yönünde bir hüküm getirebilir. Ancak işçi, işverenin yanından ayrıldıktan sonra başka bir bilgisayar şirketinde “pazarlamacı” olarak çalıştığı durumda rekabet yasağı söz konusu olamayacaktır. Yani burada dikkat edilmesi gerek işçinin bir sonraki gireceği işte yapacağı işin niteliği ile alakalıdır.
İşçinin rekabet yasağı konusuna, Türk Borçlar Kanunu “Aykırı Davranışların Sonuçları” başlıklı m. 446’da rekabet yasağına aykırı davranışların sonuçları düzenlenmiştir. Maddede;
“ Rekabet yasağına aykırı davranan işçi, bunun sonucu olarak işverenin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlüdür.
Yasağa aykırı davranış bir ceza koşuluna bağlanmışsa ve sözleşmede aksine bir hüküm de yoksa, işçi öngörülen miktarı ödeyerek rekabet yasağına ilişkin borcundan kurtulabilir; ancak, işçi bu miktarı aşan zararı gidermek zorundadır.
İşveren, ceza koşulu ve doğabilecek ek zararlarının ödenmesi dışında, sözleşmede yazılı olarak açıkça saklı tutması koşuluyla, kendisinin ihlal veya tehdit edilen menfaatlerinin önemi ile işçinin davranışı haklı gösteriyorsa, yasağa aykırı davranışa son verilmesini de isteyebilir.” diyerek aykırılığın sonuçları sıralanmıştır.
Maddeye göre işçi, yasak kapsamında doğan zararları gidermekle yükümlüdür. Burada ortaya çıkan zararın miktarı işverence ispatlanacaktır. Rekabet yasağına aykırılık kapsamında işverence sözleşmede cezai şart da talep edilebilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, rekabet yasağı ortaya çıktıktan sonra sözleşmede belirtilen miktar, işverence ispatlanmasına gerek olmaksızın direkt olarak istenebileceğidir. Yani işveren rekabet yasağına aykırı tutum ve davranışı ispatladıktan sonra kendi namına ortaya çıkan zararın miktarını ispatlamaktan ziyada direkt olarak sözleşmeye konu cezai şarta dayanarak belirlenen miktarı talep edebilmektedir. Ancak belirtilmelidir ki “hakim aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir /TBK m. 182/3) hükmü de önemli bir nitelik taşır ve işçiye yükletilen bu cezai şartın hakkaniyete aykırı olmasının bir anlamda önüne geçmektedir.
Rekabet yasağının kurulması ve uygulanması hususlarından sonra değinilmesi gereken son konu rekabet yasağının nasıl ve ne zaman sona ereceğidir. Yine bu konuya Türk Borçlar Kanunu m. 447’de açıklık getirilmiş olup maddede;
“Rekabet yasağı, işverenin bu yasağın sürdürülmesinde gerçek bir yararının olmadığı belirlenmişse sona erer.
Sözleşme, haklı bir sebep olmaksızın işveren tarafından veya işverene yüklenebilen bir nedenle işçi tarafından feshedilirse, rekabet yasağı sona erer.” diyerek ne şekilde sona ereceğini ortaya koymuştur. Rekabet yasağının ne kadar süre devam edeceği sözleşmede açık olarak belirtilmeli ve bu süre hakkaniyetli olmalıdır. Bu süre dolduktan sonra kendiliğinden sona ermektedir ve tarafların süre bitiminden sonra herhangi bir işlem yapması gerekliliğini ortadan kaldırmaktadır. Bu durum vefat halinde de kendiliğinden sona ermekte olup, miras yoluyla intikal etmemektedir. Yine taraflar arasında rekabet yasağına konu sözleşmenin, tarafların bu konuda anlaşması sonucunda da ortadan kalkmaktadır. m. 447’de belirtilen durumlarda da rekabet yasağı sona ermektedir; işverenin bu yasağı sürdürmesi konusunda gerçek bir yararının bulunmaması sözleşmeyi sona erdirmekle birlikte; işverenin haklı bir sebep olmaksızın veya işçinin haklı bir nedenle feshi halinde sona ermektedir.
Sadakat borcu kapsamında değerlendirilen rekabet yasağı, işçi ve işverenin haklarını korumayı amaçlamaktadır. Bu yasak, işveren ve iş arasındaki sözleşmede belirlenmişse, iş akdi bitimi takip eden bir süre daha devam etmektedir. Bu kapsamda gerek işveren gerekse de işçi bu yükümlülüğe aykırı davranmasının belirli yaptırımları bulunmakta, yine bu yaptırımlar hukuka ve hakkaniyete aykırı olmamaktadır.