Taşıyıcı annelik müessesesinde ise biyolojik anne ile genetik anne şeklinde iki farklı kişi mevcuttur. Genetik anne çocuğun genlerini taşıdığı yumurtanın sahibi iken, biyolojik anne çocuğu doğuran kişi, yani taşıyıcı annedir. Türk Medeni Kanunu’na göre çocuğun annesi ile arasındaki soybağı doğum ile kurulur. Dolayısıyla kanun, anne ile çocuğun yasal olarak aralarındaki hakları, yükümlülükleri ve yasakları düzenlerken doğumu esas almış, biyolojik anneye üstünlük tanımıştır.
TÜRK HUKUKU DÜZENLEMELERİ UYARINCA TAŞIYICI ANNELİK MÜESSESESİ YASAKLANMIŞTIR.
Taşıyıcı annelik müessesesi Türk Mevzuat hükümleri uyarınca yasaklanmıştır. Türk hukukunda bu durumun yasal dayanağı yoktur. Buna ilişkin yapılan sözleşmeler ise Borçlar Kanunun emredici hükümleri kapsamında kesin hükümsüz sayılacaktır.
Taşıyıcı annelik, şu an yürürlükte bulunan Üremeye Yardımcı Tedavi Uygulamaları ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Hakkında Yönetmelik çerçevesinde Türkiye’de yasaklanmış üremeye yardımcı tedavi tekniklerindendir;
Yönetmeliğin ilgili 18. Maddesi 4. Fıkrası: “Kendilerine ÜYTE uygulanacak eşlerden alınan yumurta ve spermler ile bunlardan elde edilen embriyoların bu Yönetmelikle belirlenen esaslar dışında her ne maksatla olursa olsun bulundurulması, kullanılması, nakledilmesi ve satılması yasaktır. Bu yasağa uymadığı tespit edilen merkezlerin faaliyetleri ile merkez dışında aynı faaliyetlerde bulunan yerlerin faaliyeti valilikçe derhal durdurulur.”
Aynı maddenin 5. Fıkrası; “ÜYTE uygulanacak eşlere sadece kendilerine ait üreme hücreleri uygulanır. Herhangi bir şekilde donör kullanılması, donör kullanılarak embriyo elde edilmesi, adaylardan alınan yumurta ve spermler ile elde edilen embriyoların başka adaylarda, aday olmayanlardan alınanlar da adaylarda kullanılması ve uygulanması yasaktır.”
Türk hukukunda doğurulan çocuğun soyu kesinlikle doğumu yapan kadına bağlı olarak kabul edilmektedir. Hukuki çerçevede durum ne olursa olsun, çocuğu doğuran onun annesi kabul edilmektedir. Türk Medeni Kanunu’nda da bu durum açıkça ifade edilmiştir. Bu sebeple başka birinin doğan çocuk üzerinde hak iddia etme hakkı Türk Mahkemeleri nezdinde ve mevzuat hükümleri çerçevesinde mümkün değildir.
Ancak Türkiye’de bu müessese açık bir şekilde yasaklandığı için çocuk sahibi olmak isteyenler, taşıyıcı anneliğin yasal olduğu Gürcistan, Amerika gibi ülkeleri tercih ederek, ilgili ülkenin yasal düzenlemelerine göre taşıyıcı annelik yöntemiyle çocuk sahibi olmaktadırlar.
Burada şunu söylemek gerekirse, Türkiye’de yasal olmamasına ve TCK Madde 231“Bir çocuğun soybağını değiştiren veya gizleyen kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” kapsamında suç unsuru teşkil etmesine rağmen taşıyıcı annelik müessesesinin yasal olarak gerçekleştirildiği ülkelere gidilip bu işlemin uygulanması çocuk sahibi olmak isteyenler tarafından uygulamada gerçekleştirilen işlemlerdendir.
Türkiye’de yasal olmaması (yurt içinde veya yurtdışında gerçekleştirildiği fark etmeksizin) ve ayrıca suç niteliği barındırmasından dolayı tespiti halinde Türk Hukuku bünyesinde ve Türk Mahkemeleri nezdinde olası adli süreçlere sebebiyet verebilme ihtimali bulunan bu durum, Türk vatandaşları tarafından da yasağı çiğnemeye sebebiyet verse de yasal ülkelere gidilip sıklıkla gerçekleştirilen bir işlemdir. Taşıyıcı anneliğin yasal olduğu ülkelerde kurulan sağlık tesisleriyle de, aracıları Türk vatandaşları da olabilen taşıyıcı annelik programları düzenlenmekte ve Türk vatandaşları tarafından bu programlara başvurulmak suretiyle kişi, taşıyıcı annelik sözleşmesi akdederek müessesenin yasal olduğu ülkedeki taşıyıcı annelik prosedürleri işletilerek çocuk sahibi olunabilmektedir. Ancak ilgili ülkede meydana gelen çocukların Türkiye’ye ulaştırılması ne şekilde ve hangi yasal düzlem kullanılarak (evlat edinme vs. olabilir.) gerçekleştirildiği ise birden fazla ihtimal dahilinde gerçekleştiği bilinmemektedir. Bu bir takım sorunlara sebebiyet verici bir duruma evrilebilir.
Doğum esasının benimsenmiş olması dolayısıyla genetik anne aşağıdaki haklar, yükümlülükler ve yasaklar bakımından çocuğa karşı herhangi bir üçüncü kişi gibidir.
- Velayet hakkı ve bundan doğan yetkiler ve sorumluluklar
- Miras bırakma ve mirasçı olma
- Kan esasına dayalı hısımlık
Ayrıca genetik anne, çocuğun annesi olduğunu dava yoluyla öne süremez. Çünkü Türk Medeni Kanunu’nda fizyolojik annenin çocuğun annesi olduğu kabul edilmiş, genetik anneye herhangi bir hak veya yükümlülük tanınmamış, anne olduğu yönünde bir dava açmasının önü kapalı tutulmuştur.
Taşıyıcı annelik konusunda kanuni bir düzenleme bulunmamasına karşın doktrinde birçok yazar kendi görüşlerini belirtmiş ve bu konunun kanun ile düzenlenmesi gereken bir ihtiyaç olduğu hususunu vurgulamıştır. Gerçekten de taşıyıcı annelik henüz hukukumuzda tanınan bir müessese değildir.
Taşıyıcı annelik müessesesinde ortaya çıkabilecek temel sorunlardan biri, fizyolojik annenin evli olmasıdır. Türk Medeni Kanunu, evlilik birliği içerisinde doğan çocuğun babasını koca olarak kabul etmiştir. Yine evlilik ilişkisi boşanma ile sonlandırılmış olsa dahi, boşanma tarihinden itibaren 300 gün içerisinde doğacak çocuğun babası eski kocadır. Dolayısıyla taşıyıcı annelik yoluyla doğan çocuğun genetik babasının babalık davası yoluyla çocuğunu nüfusuna kaydettirmesi gerekmektedir. Babalık davası ile ilgili hazırlamış olduğumuz makaleye sitemizden erişebilirsiniz.
CEZA HUKUKU BAKIMINDAN
Taşıyıcı annelik, Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun’un Ek 1. maddesi ile yasaklanmıştır. Taşıyıcı annelik yapmanın müeyyidesi 3 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 1.000 günden 2.000 güne kadar adli para cezasıdır.
Taşıyıcı annelik müessesesinde karşılaşılan bir diğer sorun ise, kanunun fizyolojik anneyi “ana” olarak kabul etmesinden dolayı, hastane evraklarının çocuğu genetik annenin doğurduğu şeklinde düzenlenmesidir. Bu durumda Türk Ceza Kanunu’nun 291. maddesi (Soybağını değiştirme suçu) uyarınca 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.
Doğum evraklarında bu yönde yanlış düzenlemeler yapılması halinde ortaya çıkan bir diğer sorun da bu fiillerin Türk Ceza Kanunu’nun 204 ve 206. Maddeleri (resmi belgede sahtecilik ve resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu) uyarınca suç teşkil etmesidir. Resmi belgede sahtecilik suçunun cezası, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüştür. Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun cezası ise 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır.