Tasfiye edilmiş şirketlerin vergileri dolayısıyla oluşan borcun tarh ve ceza kesme işlemi yapılamaz. Bu tarihten sonra düzenlenen ödeme emirlerinin şahısları bağlamayacağı ve dolayısıyla söz konusu kamu alacaklarından dolayı sorumlu tutulması ve takip edilmesi hukuken mümkün olamayacağı gibi şirketin tasfiye halinde olduğu dönemlere ilişkin ödeme emri düzenlenerek borçlandırma yapılamayacağından, ayrıca zamanaşımına uğrayan borçlara ilişkin düzenlenen ödeme emirlerine itiraz edilebilmekte ve bu borçlar iptal edilebilmektedir.
Kural olarak ticaret sicilinden resen terkin edilen yahut tasfiye edilmiş şirketlere yapılan tebligatlar ve şirket sahibi adına kayıtlı malvarlıklarına koyulan hacizler(araç ,gayrimenkul, banka hesabı vs.)usulsüz olup iptal edilebilmektedir.
Uygulamada sıklıkla karşılaşılan resen terkin edilen yahut Tasfiye edilmiş şirketlerin vergileri dolayısıyla oluşan borç ile ilgili usulüne uygun bir tebligat yapılmamadan vergi borcundan dolayı şirket sahipleri adına kayıtlı mal varlıkları hakkında yapılan hacizler geçersiz olup iptali için Vergi mahkemelerinde dava açılması gerekmektedir.
TÜZEL KİŞİLERE TEBLİGAT NASIL YAPILIR?
Vergi Usul Kanunu’nun 94. Maddesinin ikinci fıkrasına göre: “Tüzel kişilere yapılacak tebliğ, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde bunları idare edenlere veya temsilcilerine yapılır. Tüzel kişilerin müteaddit müdür veya temsilcisi varsa tebliğin bunlardan birine yapılması kafidir.”
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 8. maddesindeki “Hilafına bir hüküm bulunmadıkça bu kanunda yazılı müddetlerin hesaplanmasında ve tebliğlerin yapılmasında Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur.” hükmü ile amme alacakları kanununda yazılı tebliğlerin VUK’un tebliğ hükümlerine göre yapılacağı düzenlenmiştir. Bu hükme rağmen VUK m.93-109 hükümlerine uygun olarak tebliğ edilmeyen ödeme emrinin ve buna bağlı yapılan hacizlerin iptali mümkündür.
Özellikle kurumlar vergisi, fon payı ve buna ait gecikme faizi ve vergi ziyaı cezalarının tahsili ile ilgili düzenlenen ödeme emirlerine ve haciz işlemlerine, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 58. maddesi uyarınca itiraz edilebilmektedir.
Aynı şekilde şirket ortaklarına usulüne uygun bir ödeme emri tebliğ edilmemesinden dolayı , yapılan haciz işlemleri de iptal edilebilmektedir.
VERGİ BORÇLARINDA ZAMANAŞIMI SÜRESİ
Yine bu taraz uyuşmazlıklarda görüldüğü üzere ödeme emrinin yahut hacizlerin iptali için vergi mahkemelerinde açılan davalarda tahakkuk ettirilen vergi borçlarının zamanaşımına uğradığı görülmektedir. Söz konusu borçlar tarh ve tahsil zamanaşımı nedeniyle ortadan kalkmış bulunmaktadır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun zamanaşımına ilişkin 114’üncü maddesinin 1’inci fıkrası, “Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar.” hükmünü taşımaktadır. Aynı kanunun 19’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında ise, vergi alacağının, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vuku bulması veya hukuki durumun tekemmülü ile doğacağı öngörülmüştür. Mevzuat hükümleri uyarınca amme alacağının ödeme emri ile takip ve tahsilinin yapılabilmesi için tüm usul işlemleri tamamlanarak ortada tahakkuk safhası kesinleşmiş bir amme alacağının bulunması gerekmektedir. Belirtilen 5 yıl içinde tarh ve tahakkuk yapılmadığından vergi alacağı artık istenemez.
Danıştay İBK tarafından kamu alacağının tahsili aşamasında açılan idari davada idari yargı yerince tahakkuk zamanaşımının da incelenebileceğine içtihat edilmiştir.
6183 sayılı kanunun 58. maddesinde kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin idari davada “böyle bir borcu olmadığı veya zamanaşımına uğradığı iddiasında” bulunabileceği öngörülmüştür. 6183 sayılı kanunun 102. maddesine göre “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar.”
TİCARET ODASINCA TERKİN EDİLEN ŞİRKETLERİN VERGİ BORÇLARI
Yine 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7. maddesine göre Resen terkin edilen şirketlerin tasfiye işlemleri tamamlanmasına rağmen vergi borcundan dolayı, borçlarının bulunduğundan bahisle şirket ortağı ve müdürü olan kişilere herhangi bir ödeme emri tebliğ edilmemesine rağmen bu kişilerin malvarlıklarına haciz koyulması halinde, ortada usulüne uygun bir ödeme emri tebligatı bulunmamasından veya yukarıda belirtildiği üzere borcun 5 yıllık zamanaşımına uğraması yahut şirketin resen terkininden sonra tarh edilen amme borçlarının hukuka aykırı olarak yapılması sebebiyle haciz işlemlerinin iptali gerekmektedir.
Ayrıca tarh edilen amme borçları dışında, ödeme emri tebliğ edilmeden ve bu nedenle şirket sahiplerine herhangi bir hak arama ve itiraz yolu açılmadan vergi dairesi idare tarafından haciz işlemlerinin gerçekleştirilmesi hukuka ve yasaya aykırıdır.
Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre şirketlerin tüzel kişilikleri, ticaret sicilinden silinmeleriyle sona erer. Bu tarihten sonra hak ehliyeti sona eren şirketin hak sahibi olması ve borç altına girmesi mümkün olmadığından, şirket adına tarhiyat yapılmasına da olanak bulunmamaktadır.
TASFİYE EDİLMİŞ ŞİRKET ORTAĞININ VERGİ BORCUNDAN SORUMLULUĞU
Şirket tüzel kişiliği devam ederken usulüne uygun bir tebligat yapılmadığından, Tasfiye edilmiş şirketlerin vergileri dolaysıyla oluşan borcu sebebiyle şirketin ortağı , şirketi temsil ve ilzama yetkili olmadığından tüzel kişiliği sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi, münfesih şirket adına ödeme emri düzenleme işlemi tesis edilemez. Tesis edilen bu işlemler de herhangi bir hukuki sonuç doğurmaz. Hukuki sonuç doğurmayan, başka bir ifadeyle hukuk düzeninde varlık kazanmayan işlemlerden dolayı herhangi bir kişinin menfaatinin ihlal edilmesi de söz konusu olamaz.
Tasfiyesi tamamlanıp ticaret sicilinden kaydı silinmek suretiyle yahut TTK geçici 7. Maddesi gereğince ticaret odası tarafından resen terkin edilip hukuki olarak varlığı sona eren şirket hakkında tarh ve ceza kesme işlemi yapılamaz. Bu haliyle ilgili ödeme emirlerinin ne şirket yönünden ne de tebligatın muhatabı olan şirket ortağı/müdürü olan müvekkil yönünden hüküm ifade etmeyeceği açıktır.
Danıştay 4. Daire 7.4.2005 tarihli 2004/639 E. 2005/578 K. Sayılı kararında;
“Türk ticaret Kanunu Hükümlerine göre, şirketlerin tüzel kişilikleri, ticaret sicilinden silinmeleriyle sona erer. Olayda, adına tarh ve ceza kesme işlemi tesis edilen Şirketin tüzel kişiliği de ticaret sicilinden silindiği 24.10.2000 tarihinde sona ermiş bulunmaktadır. Bu tarihten sonra, adı geçen şirketin haklara sahip olması, borçlu kılınması mümkün değildir. Bunun sonucu olarak, münfesih şirket adına tarh ve ceza kesme işlemleri tesis edilemeyeceğinden düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı da açıktır.” denilmektedir.
Yine Danıştay 7. Daire 20.1.2003 tarihli E. 2000/7111 K. 2003/23 sayılı kararında;
“Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, şirketlerin tüzel kişilikleri, ticaret sicilinden silinmeleriyle sona erer. Olayda, adına tarh ve ceza kesme işlemi tesis edilen şirketin tüzel kişiliği de, yukarıda belirtildiği üzere, ticaret sicilinden silindiği 18.7.1996 tarihinde sona ermiş bulunmaktadır. Bu tarihten sonra, adı geçen şirketin haklara sahip olması, borçlu kılınması ve temsili hukuken olanaklı değildir. Bunun sonucu olarak, tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi, münfesih şirket adına tarh ve ceza kesme işlemi tesis edilemez; tesis edilen işlemler de, herhangi bir hukuki sonuç doğurmaz. Hukuki sonuç doğurmayan; başka deyişle, hukuk düzeninde varlık kazanmayan işlemlerin ise, herhangi bir kişinin menfaatini ihlal etmesi söz konusu olamaz.” demiştir.
Aynı şekilde Danıştay 9. Daire 19.10.2011 tarihli E. 2008/3005 K. 2011/6809 sayılı kararıyla;
“Davacı adına 2004/Haziran – Eylül, Aralık dönemleri için tarh edilen vergi ziyaı cezalı katma değer vergisine karşı açılan davayı 22.02.2006 tarihinde tasfiyesinin sona erdiği anlaşılan davacı şirketin tüzel kişiliğinin de bu tarihte sona ermiş olması itibarıyla artık hukuken var olmayan bir şirketin haklara ve borçlara sahip olmasının olanaklı olmadığı bunun sonucu olarak da münfesih şirket adına tarhiyat yapılamayacağı ve ceza kesilemeyeceği gerekçesiyle kabul eden yerel mahkeme kararı hukuka uygun olup, karar onanmalıdır.” denilmiştir.
Son olarak Danıştay 3. Daire 29.11.2021 tarihli E. 2018/560 K. 2021/5684 sayılı kararıyla;
“2007 ila 2009 yıllarında 0,1 TL tutarında nakdi ödemelerin, iradeyle gerçekleştirilen ve borçtan kurtulma amacına yönelik rızai ödemeler olarak değerlendirilemeyeceği ve zamanaşımını kesmeyeceği…” belirtilerek zamanaşımın kesilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.