Hafta İçi : 09:00-18:00
·

Münfesih Şirket ve Başlatacağı İcra Takipleri

İcra takibinin tarafları alacaklı ve borçludur. İcra takibinde taraf olabilmek için alacaklı ve borçlunun taraf ehliyetine sahip olmaları gerekir. Taraf ehliyeti İcra ve İflas kanununda düzenlenmemiş olup Türk Medeni Kanunu’na göre belirlenir.  Türk Medeni Kanunu’na göre hak ehliyetine sahip olan gerçek ve tüzel kişiler aynı zamanda taraf ehliyetine de sahiptir. Taraf ehliyeti olmayan kişi adına veya kişiye karşı takip yapılamaz. Bu husus kamu düzenine ilişkin olup takibin icra mahkemesince kendiliğinden iptaline karar verilir.

Şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için de, tasfiye işlemlerinin eksiksiz tamamlanması gerekir. Şayet, tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmışsa, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile, şirketinin yeniden ihyası sağlanarak, tüzel kişilik aleyhine açılacak davalar ile usulsüzlüğün giderilmesi mümkündür. Tasfiye süreci; ya tasfiye memuru atanarak, ya da şirket ana sözleşmesinde düzenleme var ise şirket ortaklarınca yerine getirilebilir. Bu sebeple tüzel kişiliği sona ermiş şirketin hak ehliyetinin ve bu kapsamda davada taraf ehliyetinin varlığından söz edilemez. Feshedilmekle tüzel kişiliği sona eren şirketin, medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti de son bulacağından, münfesih tüzel kişiliğin, gerek yargıda gerekse diğer resmi merciler önünde temsil edilebileceğinden bahsetmek olanaklı değildir.

Dolayısıyla, tasfiyesi tamamlanıp ticaret sicilinden silinmek suretiyle hukuk alemindeki varlığı sona eren münfesih şirketin takibin tarafı olma ehliyeti de bulunmamaktadır. Ticaret sicilinden terkin edilmiş münfesih şirket hakkında takip işlemlerine başlanması ve yürütülmesi, tasfiye memuru ile ticaret sicile yöneltilecek dava sonucunda tüzel kişiliğin yeniden ihyası ile mümkündür. “Taraf ehliyeti kamu düzeni ile ilgili olup hakimin bu hususu re’sen de göz önünde bulundurması zorunludur”(Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2015/6656 E. , 2015/15822 K.)

Ticaret sicilinden silinmekle tüzel kişiliği sona ermiş ve hukuk aleminden silinmiş olan şirketin haklara sahip olması, borçlu kılınması ve temsilinin hukuken olanaklı olmadığı, bunun sonucu olarak, münfesih şirket adına tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi, hukuki işlem tesis edilemeyeceği, tesis edilen işlemlerin hukuki sonuç doğurmayacağı, hukuki sonuç doğurmayan diğer bir ifadeyle hukuk düzeninde varlık kazanmayan işlemlerin, herhangi bir kişinin menfaatini ihlal etmesinin de söz konusu olamayacağı hususları dikkate alındığında, tüzel kişiliği sonra eren şirketin medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanabilme ehliyeti son bulacağından, yargı merciileri nezdinde temsil edilmesi ve yargılamaya taraf olmasının da mümkün olamayacağı açıktır.

 

Taraf ehliyeti kamu düzeninden olup mahkemece kendiliğinden göz önüne alınmalıdır. Öte yandan yasanın emredici kuralından kaynaklanan ve bir hakkın yerine getirilmesi ile ilgili bulunan bu husus hakkında İİK’nın 16/2. maddesi gereğince süresiz şikayet hakkı da vardır.

Sicilden terkin edilmesi nedeniyle tüzel kişiliği sona eren şirket adına ya da aleyhine icra takibi başlatılabilmesi için, ihya davası açılarak şirketin ihyasına karar verilmesi gereklidir. İhya kararı neticesinde taraf teşkili sağlanmış olacağından şirket alacaklı ya da borçlu sıfatına sahip olabilecektir.

Yukarıda belirtilen hususlar icra mahkemesinde dava açma ehliyeti ile ilgili olup, icra takibi başlatma yönünden ise: takip tarihi itibari ile de borçlu şirketin terkini sağlanmış olduğundan, tüzelkişiliği sona ermiş olup, 6102 Sayılı TTK`nun geçici 7. maddesi uyarınca sicilden terkin edilen şirketin aynı maddenin 15. bendine göre ihyası mümkündür; bu bentte, “… Ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir…” düzenlemesine yer verilmiştir.

6102 Sayılı TTK`nun 547. maddesinde de; Tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılırsa, son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklıların, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar, şirketin yeniden tescilini isteyebilecekleri belirtilmiştir. Dolayısıyla, tasfiyesi tamamlanıp ticaret sicilinden silinmek suretiyle hukuk alemindeki varlığı sona eren (münfesih) şirketin takibin tarafı olmak ehliyeti de bulunmamaktadır. Ticaret sicilinden terkin edilmiş şirket hakkında takip işlemlerine başlanması ve yürütülmesi tasfiye memuru ile ticaret sicile yöneltilecek dava sonucunda tüzel kişiliğin yeniden ihyası ile mümkündür. (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E.2017/3770K. 2017/9184T. 12.6.2017)

Tüzel kişiliğin son bulması ile artık eski tüzel kişinin taraf ehliyeti de son bulur. Bundan sonra, eski tüzel kişiye karşı veya onun adına dava açılamaz. Bu halde, ölü kişiye karşı veya ölü adına dava açılması hakkındaki usuli işlemlerin kıyasen uygulanması gerekir.

Şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işlemlerinin eksiksiz yapılmış olması gerekir. Şayet, tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmışsa, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile, şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü mümkün değildir.

Bir tüzel kişiliğin son bulmasını ifade eden fesih ve tasfiye işlemi, aynı zamanda Borçlar Hukukuna ilişkin bir hukuki işlem olup, bu karar ve işlemin hataya dayanması karşısında gerçek anlamda bir tasfiye işleminden söz edilemez. Hataya veya kasta dayalı, şeklen gerçekleşmiş bir tasfiyenin kaldırılmasının gerek o işlemi gerçekleştirenlerce, gerekse bundan zarar görenlerce istenebilmesi Borçlar Hukukunun temel kurallarından biridir. Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde, hataya dayalı bir hukuki işlemin düzeltilmesine imkan tanınması kaçınılmazdır.

Bu durumda, tüzel kişiliğin yeniden ihyasına gidilerek yargılamanın şirket tüzel kişiliğine karşı devamının sağlanması gerekmektedir.

Türk Ticaret Kanunu’nda tasfiye memurunun görev ve yetkileri, tasfiyenin nasıl yapılacağı, alacaklıların haklarının nasıl korunacakları açıklanmıştır.

Ayrıca, tasfiye halinde bulunan bir şirketten alacaklı bulunan kişilerin yapılan ilanlara rağmen alacaklarını yazdırmamalarının alacağın düşmesini gerektirmeyeceği hukuksal gerçeği de dikkate alınmalıdır.

Tüzel kişiliği sona eren münfesih şirket, ihyası için tasfiye memuru ile Ticaret Siciline husumet yöneltilerek görevli Asliye Ticaret Mahkemesinde ayrı bir dava açılması için davacı tarafa uygun bir süre verilmelidir. Dava açıldığı, takdirde ve alınacak sonuca göre eldeki davaya devam edebilme imkanı bulunduğu belirlendiğinde, tüzel kişiliğe tebligat yapılarak, usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek davanın sonuçlandırılması gerekir.

 

Yukarıda açıklanan sebepler dolayısıyla sicilden terkin edilen şirketin icra takibi başlatabilme konusunda taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Bu husus kamu düzenine ilişkin olup, mahkeme tarafından re’sen göz önüne alınmalıdır ve taraflarca da her daim ileri sürülebilir. Kamu düzenine aykırılık, takibin tarafları veya üçüncü kişileri lehine kamu yararı amacıyla konulmuş hükümlerin açıkça ve ağır biçimde ihlalidir. Tarafın taraf ve takip ehliyetine sahip olmamasına rağmen takibin başlatılmış olması kamu düzenine aykırılık teşkil eder. Kamu düzenine aykırılık hallerinde şikayet süreye bağlı değildir.  Bu sebeplerle tüzel kişiliği son bulmuş şirketin alacaklarını takip edebilmesi mümkün değildir.Bunu ancak ihya davası açma yoluyla gerçekleştirebilmektedir. Ancak bu dava sicilden terkini izleyen 5 yıl içinde açılabilmektedir. Olayımızda ise şirketin terkin tarihi 2014 yılı olduğu için dava açma süresi geçmiş gözükmektedir.Bu sebeple alacağın tahsiline yönelik bir imkan bulunmadığını düşünüyoruz.

 

İlgili Yazılar

whatsappdestek iletişim iletişim