Hafta İçi : 09:00-18:00
·

Mirastan Mal Kaçırma Davası

 

Mirastan mal kaçırma bir çeşit muvazaalı işlem şeklidir. Uygulamada Muris Muvazaası şeklinde geçmektedir. Türk Borçlar Kanuna göre bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.

Muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatma amacı güderek aralarındaki gerçek iradelerine uymayan, görünüşte geçerli gibi görünmesine rağmen kendi aralarında hüküm doğurmamasına yönelik bir sözleşme yapma konusunda anlaşmalarını ifade etmektedir. Muvazaa ile amaçlanan şey, üçüncü kişileri kandırmak amacıyla sahte bir görünüm yaratılmasıdır. Örneğin tarafların aralarında bağışlama olarak anlaştıkları bir sözleşmeyi, bağışlayanın mirasçılarını kandırmak amacıyla satış sözleşmesi şeklinde göstermeleri.

 

MUVAZAA’NIN ŞARLARI:

  1. Üçüncü kişileri aldatma amacı bulunmalıdır. (Kandırma kastı)
  2. Tarafların aralarında gerçekleştirdikleri işlemin muvazaalı olduğuna dair anlaşma bulunmalıdır. (Muvazaa analaşması)
  3. Tarafların yaptıkları işlemlerde bilerek ve isteyerek bir uyumsuzluk yaratmaları gerekmektedir.

 

Muvazaa, nispi ve mutlak olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilebilmektedir.

Mutlak Muvazaa: Mutlak muvazaada tarafları kandırmak amacıyla gerçekleştirilen tek bir işlem vardır. Mutlak muvazaada gerçekte hiç yapılmamış /yapılmayacak işlem yapılmış gibi gösterilerek görünürde bir işlem yaratılmak suretiyle gerçekleştirilmektedir. Bu durumda yapılan işlem kesin hükümsüzdür.

Nispi Muvazaa: Nispi muvazaada iki işlem söz konusudur. Görünüşteki işlem, tarafların üçüncü kişiler aldatmak için gerçekleştirdikleri işlemdir. Görünüşteki işlem tarafların gerçek iradesini yansıtmaz. Salt aldatma amacı taşır. Gizli işlem ise, tarafların kendi aralarında hüküm ve sonuçlarını doğurmasını istedikleri, tarafların iradesini yansıtan işlemdir. Yukarıda verdiğimiz örnekte olduğu gibi, aslında bağışlanmak istenen mal satış işlemi ile devredilerek üçüncü kişiler aldatılmak isteniyor olabilir. Bu durumda görünürdeki işlem satış sözleşmesi olacak ve tarafların iradesini yansıtmadığı için kesin hükümsüz sayılacaktır. Bağış sözleşmesi ise gizli işlemdir ve tarafların gerçek iradelerini yansıtmaktadır.

***Nispi muvazaada nispi işlem tarafların gerçek iradelerini yansıttığı için, eğer kanunda öngörülen geçerlilik şekline uygun tesis edilmişse, geçerli olacaktır. Ancak görünürdeki işlem her halükarda kesin hükümsüzdür.

***Makalemizin konusunu oluşturan muris muvazaası ise niteliği itibariyle bir nispi muvazaadır.

 

MURİS MUVAZAASI (MİRASTAN MAL KAÇIRMA)

 

Muris muvazaası, bir kimsenin mirasçılarını miras haklarından yoksun bırakmak amacıyla gerçekleştirdiği işlemleri (genellikle karşılıksız kazandırmaları) ölünceye kadar bakma veya satış gibi sözleşmeler şeklinde göstermeleridir. Burada arzulanan amaç, mirasçıları miras paylarından mahrum ederek saklı paylarını almalarını önlemeye çalışmaktır. Saklı pay, mirasbırakanın malvarlığından kanuni mirasçılara ödenmek zorunda olan kısımları ifade eder. Miras bırakan tasarruf serbestisinin sınırları içerisinde dilediği şekilde mal paylaşımında bulunabilir. Ancak bunu gerçekleştirirken kanunda yazılı (ana-baba, alt soy, eş) yasal mirasçılarının saklı paylarını ihlal etmemekle yükümlüdür.

Mirasbırakan ise muris muvazaasına başvurarak mirasçılarının ilerde saklı pay davası (tenkis) açmalarını önlemeye çalışmaktadır.

 

MURİS MUVAZAASININ UNSURLARI

 

  • Görünüşteki İşlem.

Görünüşteki işlem miras bırakanın ve karşı tarafın gerçek iradesine uygun olmayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmasını istemedikleri şekilde anlaştıkları, mirasçıları kandırmak ve onlardan mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirdiği işlemlerdir. Uygulamada genellikle satış, ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bağış şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

 

  • Mirasçıları Aldatma Amacı.

Taraflar muris muvazaası ile görünüşte meydana getirdikleri işlemle tarafları aldatma amacı taşımaktadırlar. Muvazaalı işlemin taraflarının aldatma amacı söz konusu değilse, muris muvazaası söz konusu olmayacak ve mirastan mal kaçırma davası açılamayacaktır.

 

  • Muvazaa Anlaşması.

Taraflar gerçekleştirdikleri görünüşteki işlemin kendi aralarında hüküm ve sonuç doğurmayacağı hususunda anlaşırlar. Taraflar burada gerçekleştirilen işlemin, mirasbırakanın mirasçılarını kandırma amacıyla gerçekleştiği noktasında anlaşmaya varmaktadırlar. Bu anlaşman, herhangi bir şekle tabii değildir. Sözlü şekilde de anlaşmaya varılabilmesi mümkündür.

 

  • Gizli İşlem.

Görünüşteki işlemin arkasına gizlenen sözleşmedir. Tarafların gerçek iradesini yansıtmaktadır. Örneğin mirasbırakan bağış sözleşmesi yapmak istemekte ancak mirasçılarını kandırmak amacıyla satım sözleşmesi gibi gösterdikleri zaman, taraflar arasında gerçekleştirilen bağışlama sözleşmesi tarafların gerçek iradelerini yansıtacağından geçerli bir bağışlamanın hüküm ve sonuçlarını doğuracaktır. Gizli işlemin geçerli olabilmesi için kanunda aranan şekil şartına uygun yapılmalıdır. Örneğin taşınmazın bağışlanması tapuda gerçekleştirilmemişse aranan resmi şekil şartına uygun yapılmadığından bu işlem geçersiz olacaktır.

 

YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ E. 2021/200 K. 2021/6716 T. 10.11.2021

“…Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun ( TMK ) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun ( TBK ) 237., ( Borçlar Kanunu’nun ( BK ) 213. ) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır…”

 

 

MİRASTAN MAL KAÇIRMA DAVASINI KİMLER AÇABİLİR?

Muris muvazaası davasını saklı payı ihlal edilen her mirasçı açabileceği gibi, saklı payı ihlal edilsin veya edilmesin miras hakkı zarar gören her mirasçı(yasal veya atanmış mirasçı) da açabilecektir. Evlatlık da yasal mirasçı olarak altsoy mirasçılarından sayıldığından bu davayı açması mümkündür. Mirasçı, bu muvazaayı her türlü delile ispatlayabilir. Muris muvazaası davasını mirasçılıktan çıkarılan, mirası reddeden veya feragat eden kişiler açamayacaktır.

 

YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2021/387 K. 2021/6220 T. 1.11.2021

“…Dava, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Muris muvazaasında miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de mevzuatta öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Olayda, çekişme konusu taşınmazların mirasbırakanın tüm malvarlığını teşkil ettiği, tanığın beyanı incelendiğinde yapılan satış işleminden menfaat elde ettiğinin anlaşıldığı, dolayısıyla mirasçı tanığının beyanına itibar edilemeyeceği, her ne kadar davalının annesine baktığından bahsedilmiş ise de; davalı eşinin 29.01.2015 tarihinden itibaren bakım ücreti almaya başladığı, olağanüstü bir bakım ve gözetime ihtiyacı olmayan mirasbırakana bakılmasının ahlaki görev kapsamında bulunduğu, mirasbırakanın çekişmeli taşınmazlardaki paylarını mal kaçırma kastıyla muvazaalı olarak devrettiği sonucuna varılmaktadır. .

Açıklanan nedenlerle, yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi isabetsiz olduğundan kararın bozulması gerekir…”

 

Her mirasçı bu davayı kendi payı oranında tek başına açabilir. Ancak kendi payından fazla şekilde malvarlığının terekeye dönmesini istiyorsa diğer mirasçılarla birlikte veya ortak şekilde yetkilendirilecek bir temsilci marifetiyle açmak gerekir.

 

YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2020/2181 K. 2021/8193 T. 23.12.2021

“…Hemen belirtilmelidir ki, pay oranında açılan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp, ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan, dava değerinin davayı açan mirasçı veya mirasçıların her birinin miras payına isabet eden değer olacağı kuşkusuzdur.

Bununla birlikte, tapu iptal ve tenkis talebi aynı taşınmaza ilişkin bulunduğundan tenkis hukuki sebebiyle istenebilecek tazminatın üst sınırı tapu iptal isteğindeki payı geçemez…”

 

 

MİRASTAN MAL KAÇIRMA DAVASINDA ZAMANAŞIMI

Muris muvazaası davası, ancak mirasbırakanın ölümü halinde açılabilir. Kanunda buna yönelik öngörülen zamanaşımı veya hak düşürücü şeklinde bir süre söz konusu değildir.

 

YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2021/1333 K. 2021/5926 T. 21.10.2021

“…Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti ( gücü ) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç ( yükümlülük ) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun ( TMK ) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. Maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de ye almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarih 4/21 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.

Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik iddiası yönünden hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur.

Hal böyle olunca, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek ve önemine binaen öncelikle incelenmesi, varsa mirasbırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesi, temlik tarihinde mirasbırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olması halinde muris muvazaası hukuksal nedenine göre değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir…”

 

YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2021/339 K. 2021/5814 T. 20.10.2021

“…Ayrıca satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.

Somut olaya gelince, her ne kadar …’da bulunan fındık bahçesi niteliğindeki 5 ve 9 numaralı parseller yönünden paylaştırma olgusunun varlığı kabul edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, dinlenen tanık beyanlarından tüm mirasçıları kapsar bir paylaştırmanın yapılmadığı, mirasbırakan …’nın sosyal ekonomik durumu itibariyle taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan, …’da bulunan … parselde bulunan 7 numaralı bağımsız bölümün bakım karşılığı devredildiğine ilişkin kabul yönünden de mirasbırakan …’in ölümünden 1 yıl öncesine kadar kendi işlerini yapabildiği, son bir yılında meme kanserinin yeniden nüksettiği, dosya içeriği ve dinlenen tanık beyanlarına göre ahlaki görev sınırlarını aşan bakım olgusunun bulunmadığı, her iki mirasbırakanın davacının annesi olan …’in ölümünden sonra yaptıkları devirlerdeki asıl amaçlarının davacı torunlarından mal kaçırmak olduğu, erkek evlatları olan davalı lehine muvazaalı temlik yaptıkları sonucuna varılmaktadır.

Hal böyle olunca; asıl davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir…”

 

 

# Mirastan Mal Kaçırma Davası Mirastan Mal Kaçırma Davası Mirastan Mal Kaçırma Davası 

İlgili Yazılar

whatsappdestek iletişim iletişim