Malpraktis davaları, yalnızca ülkemizde değil, tüm dünyada giderek önem kazanan bir konudur. Bu kavram, tıp etiği, hukuk, ekonomi ve daha birçok disiplinin işin içine girmesiyle ve basının da konuyu sansasyonel bir biçimde ele almasıyla giderek daha karmaşık ve çok boyutlu bir hale gelmektedir. Basında da sıkça yer alan malpraktis davaları, kamuoyu tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Biz de bu yazımızda malpraktis davası hakkında sıkça merak edilen sorulara yanıt vermeye çalıştık.
Malpraktis, “tıbbi uygulama hataları” olarak adlandırılmaktadır. Sağlık çalışanının ya da organizasyonun ihmali, yetersizliği veyahut standartlara aykırı müdahaleden kaynaklanan, hastanın zarar görmesine yol açan her türlü sonuç, malpraktis olarak tanımlanabilir. Bu tanıma göre her türlü olumsuz sonuç, malpraktis olarak nitelendirilemez. Tıbbi müdahale sürecinde, sağlık çalışanının hatası ya da kusuru olmaksızın, izin verilen risk sınırları içerisinde ortaya çıkan sonuçlara komplikasyon denir.
Komplikasyon için yapılması gerekenlerin sınırları bilimsel standartlarla çizilmiştir. Aynı şekilde malpraktis de etik ve hukuki açıdan tanımlanmıştır. Bu nedenle bir tıbbi müdahale sonucu tartışılırken genellemelerden ve istatistiki bilgilerden uzak durulmalıdır.
Tıbbi müdahale en geniş tanımıyla; “tıp mesleğini icraya yetkili biri tarafından, tanı, koruyucu hekimlik, tedavi, acı dindirici ve benzeri amaçlarla yapılan ve tıp biliminde kabul edilmiş ve uygulanmakta olan standartla çerçevesinde gerçekleştirilen her türlü faaliyet” olarak tanımlanabilir.
Tıbbi müdahalenin yapıldığı zamana ve diğer etmenlere bağlı olarak malpraktis çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır.
Devlet hastanelerinde meydana gelen tıbbi malpraktis hallerinde görevli mahkeme idare mahkemesidir. Tıbbi malpraktisin eser veya vekalet sözleşmesi neticesinde olması halinde görevli mahkeme tüketici mahkemesidir. Bununla birlikte şayet doktor, tıbbi malpraktis sebebiyle sigorta şirketine dava açarsa görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olacaktır.
Malpraktis davalarında genel yetkili mahkeme, davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Eser yahut vekalet sözleşmesinden kaynaklanan doktor hatası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasında sözleşmenin ifa edileceği yerdeki tüketici mahkemesinde de dava açılabilecektir. Tüketicinin Korunmasına Hakkında Kanun’a göre, malpraktis davaları tüketicinin yerleşim yerinde de açılabilmektedir.
Haksız fiile dayalı malpraktis davalarında ise şu şekildedir;
Hasta veya hasta yakınının, hekim arasındaki ilişki birçok değişik biçimde kurulabilir. Tıbbi malpraktis nedeniyle açılan tazminat davaları, hekim ve hasta arasında kurulmuş sözleşmeye, haksız fiile ya da vekâletsiz iş görmeye dayanılabilir.
Kadın hastalıkları ve doğum, yüksek malpraktis riskinin olduğu branşlardır. Doğum sırasındaki tıbbi müdahaleden kaynaklanan ağır fiziksel ve zihinsel engeller ve hatta ölüme varan neticeler sebebiyle uygulamada sıkça malpraktis davası görülmektedir. Kadın doğum alanında malpraktis davaları genel olarak şu konulardan oluşmaktadır:
Hasta ile diş hekimi arasında bazen vekalet bazen eser sözleşmesi kurulmaktadır. Diş doktoru, hastaya bir taahhütte bulunmuyorsa vekalet sözleşmesi kurulmuştur. Şayet bir taahhüt varsa eser sözleşmesi gündeme gelir. Örneğin protez veya implant durumlarında eser sözleşmesi; diş tedavisinde vekalet sözleşmesi kurulmuştur.
Yargıtay’a göre diş doktoru her türlü kusurundan tam sorumlu olarak kabul edilecektir. Bu sebeple diş doktoru hastanın uğradığı zararların tamamını ödemek zorundadır. Fakat, kusurun oluşumunda hastanın ihmali ya da hatası varsa tazminatta indirim yapılır.
Bilimsel standartlara aykırı gerçekleştirilen ve hastaya zarar veren tüm işlemlerde sağlık görevlisinin sorumluluğu gündeme gelir. Uygulamada genellikle hemşirenin hastaya iğne yapması, serum takması ilaç vermesi ya da pansuman yapması sırasında malpraktis meydana gelmektedir.
Düşük ayak sendromu, yargıya en çok intikal eden durumdur. Bu durumda Yargıtay, iğnenin rahatsızlık sebebiyle uygulanmasının doğru olup olmadığını incelemektedir. Aynı anda herhangi bir hatanın var olup olmadığını da irdelemektedir. Bu durumun tespiti, Adli Tıp Kurumunca ya da Üniversite hastanelerinin ilgili anabilim dalı üyelerince oluşturulan heyetçe tespit edilmektedir.
Devlet hastanesine karşı idare mahkemesinde hizmet kusuruna dayanarak malpraktis davası açılmasında zamanaşımı, doktor hatasının öğrenilmesinden itibaren bir yıl ve her halükarda olay tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye yazılı başvuru ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulabilir. İdare bu talebe 30 gün içinde yanıt vermelidir. Şayet idare, 30 gün içinde hiç ya da olumsuz yanıt verirse hasta, 60 gün içinde malpraktis davası açılmalıdır.
Hastanın, doktorun haksız fiiline dayanan malpraktis davalarında zamanaşımı, zarar görenin zararı öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halükarda on yıldır. Bununla beraber, tazminat TCK’nın daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü hallerde ceza davası zamanaşımı hükümlerine göre tespit edilir.
28/7/2020 tarihli Resmi Gazeteye göre özel hastanelerde meydana gelen tıbbi malpraktis için arabuluculuk şartı getirildi. Buna göre tıbbi malpraktise uğrayan hasta önce arabulucuya başvurmak zorundadır.
Malpraktis davaları, baş döndürücü bir biçimde artmaktadır. Bu nedenle tüm dünyada tartışılan, çözüm aranan bir konu haline gelmiştir. Tıbbi uygulamalar neticesinde sıklıkla yaşanabilen malpraktis durumunda bizimle iletişime geçerek profesyonel destek alabilirsiniz.