Hafta İçi : 09:00-18:00
·

Malpraktis davaları, yalnızca ülkemizde değil, tüm dünyada giderek önem kazanan bir konudur. Bu kavram, tıp etiği, hukuk, ekonomi ve daha birçok disiplinin işin içine girmesiyle ve basının da konuyu sansasyonel bir biçimde ele almasıyla giderek daha karmaşık ve çok boyutlu bir hale gelmektedir. Basında da sıkça yer alan malpraktis davaları, kamuoyu tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Biz de bu yazımızda malpraktis davası hakkında sıkça merak edilen sorulara yanıt vermeye çalıştık.

TIBBİ MALPRAKTİS NEDİR?

Malpraktis, “tıbbi uygulama hataları” olarak adlandırılmaktadır. Sağlık çalışanının ya da organizasyonun ihmali, yetersizliği veyahut standartlara aykırı müdahaleden kaynaklanan, hastanın zarar görmesine yol açan her türlü sonuç, malpraktis olarak tanımlanabilir. Bu tanıma göre her türlü olumsuz sonuç, malpraktis olarak nitelendirilemez. Tıbbi müdahale sürecinde, sağlık çalışanının hatası ya da kusuru olmaksızın, izin verilen risk sınırları içerisinde ortaya çıkan sonuçlara komplikasyon denir.

Komplikasyon için yapılması gerekenlerin sınırları bilimsel standartlarla çizilmiştir. Aynı şekilde malpraktis de etik ve hukuki açıdan tanımlanmıştır. Bu nedenle bir tıbbi müdahale sonucu tartışılırken genellemelerden ve istatistiki bilgilerden uzak durulmalıdır.

MALPRAKTİS DAVALARI İÇİN GEREKEN ŞARTLAR NELERDİR?

Tıbbi müdahale en geniş tanımıyla; “tıp mesleğini icraya yetkili biri tarafından, tanı, koruyucu hekimlik, tedavi, acı dindirici ve benzeri amaçlarla yapılan ve tıp biliminde kabul edilmiş ve uygulanmakta olan standartla çerçevesinde gerçekleştirilen her türlü faaliyet” olarak tanımlanabilir.

  • Tıbbi müdahale kavramının bu denli geniş yelpazesi olduğundan dolayı hastanın rızası gereklidir.
  • Bunun yanı sıra, yapılan uygulama sonucu hastada bir zarar ortaya çıkmalıdır. Başka bir ifade ile, yapılan tıbbi müdahale ile ortaya çıkan zarar arasında nedensellik bağı olmalıdır.
  • Tıbbi müdahale sonucu ortaya çıkan zarar, doktor ya da sağlık çalışanının hastaya standartlara uygun olmayan tedavi uygulamasından, beceriksizliğinden yahut ihmalinden kaynaklanmış olmalıdır.
  • Ortaya çıkan bu zarar, önlenebilir ve öngörülebilir olmalıdır. Öngörülemez ve önlenemez sonuçlar, “kabul edilen risk” sınırları içerisinde kalır. Bu durum malpraktis değil, komplikasyon olarak tanımlanır.

Tıbbi müdahalenin yapıldığı zamana ve diğer etmenlere bağlı olarak malpraktis çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır.

  • Teşhis Aşamasında: Sağlık görevlisinin muayeneyi eksik yahut hatalı yapılması, hastanın hastalık sürecinin göz önünde bulundurulmaması, hastaya gerekli tetkiklerin yapılmaması şeklinde çıkmaktadır.
  • Tedavi Aşamasında: Hastaya gerekli müdahalenin yapılmaması yahut yanlış tedavinin uygulanması, yanlış ilaç verilmesi, ameliyat esnasında hastanın vücudunda yabancı madde unutulması, hastanın ya da müdahale edilecek organın karıştırılması, hijyen ve temizlik kurallarına riayet edilmemesi şeklinde ortaya çıkar.
  • Donanım, ekipman veya organizasyon hususunda: Tıbbi müdahalede bulunacak ekibin, deneyimli olması gerekmektedir. Deneyimden anlaşılması gereken makul bir ekip değil, iyi bir ekip olması durumudur. Ayrıca tıbbi müdahale sırasında kullanılan teknik cihazların, araçların veya diğer ekipmanların bakımının düzenli yapılması gerekmektedir.

MALPRAKTİS DAVALARI HANGİ MAHKEMEDE GÖRÜLÜR?

Devlet hastanelerinde meydana gelen tıbbi malpraktis hallerinde görevli mahkeme idare mahkemesidir. Tıbbi malpraktisin eser veya vekalet sözleşmesi neticesinde olması halinde  görevli mahkeme tüketici mahkemesidir. Bununla birlikte şayet doktor, tıbbi malpraktis sebebiyle sigorta şirketine dava açarsa görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olacaktır.

Malpraktis davalarında genel yetkili mahkeme, davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Eser yahut vekalet sözleşmesinden kaynaklanan doktor hatası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasında sözleşmenin ifa edileceği yerdeki tüketici mahkemesinde de dava açılabilecektir. Tüketicinin Korunmasına Hakkında Kanun’a göre, malpraktis davaları tüketicinin yerleşim yerinde de açılabilmektedir.

Haksız fiile dayalı malpraktis davalarında ise şu şekildedir;

    • Haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinde,
    • Zararın meydana geldiği yerde
    • Zarar görenin ikametgah adresinde açılabilir.

MALPRAKTİS DAVALARINDA HEKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU

Hasta veya hasta yakınının, hekim arasındaki ilişki birçok değişik biçimde kurulabilir. Tıbbi malpraktis nedeniyle açılan tazminat davaları, hekim ve hasta arasında kurulmuş sözleşmeye, haksız fiile ya da vekâletsiz iş görmeye dayanılabilir.

  • Haksız fiil sebebiyle malpraktis davası: Doktorun, hastaya tıbbi standartlar dışında yaptığı müdahale, haksız fiili oluşturur. Haksız fiil sorumluluğu ancak doktor ile hasta arasında bir sözleşme bulunmaması halinde gündeme gelir. En yaygın örnek acil servise gelen hastaya müdahale etmeyen doktorun sorumluluğudur.
  • Sözleşmeden kaynaklanan malpraktis davası: Hekim ile hasta arasındaki sözleşme gerek doktrinde gerekse Yargıtay kararlarında vekalet sözleşmesi olarak kabul edilmektedir. Buna göre hekimin asıl borcu, tıp biliminin elverdiği ölçüde hastasını iyileştirme ya da hastalığı denetim altına alma taahhüdünü içerir. Bu taahhüde aykırılık olması halinde hekim yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumlu olur.
  • Eser sözleşmesi bakımından malpraktis davası: Hekim ile hasta arasındaki sözleşme, hastanın vücudunda bir eser getirmeye yönelikse bu sözleşme eser sözleşmesidir. Protez, estetik ameliyat, güzellik uygulamaları eser sözleşmesine örnek verilebilir.
  • Vekaletsiz iş görmeye dayalı malpraktis davası: Hastanın rızası alınmaksızın doktorun müdahale yapması halinde vekaletsiz iş görme söz konusu olacaktır. Vekaletsiz iş yapan doktor, her türlü ihmalinden dolayı hastaya karşı sorumlu olacaktır. Uygulamada, vekâletten kaynaklanan yetkilerin aşılması ile ortaya çıkmaktadır. Ancak vekâletsiz iş görme acil durumlar ve tıbbî müdahalenin genişletilmesi durumlarında söz konusu olabilmektedir.
  • Devlet Hastanelerinin kusursuz sorumluluğu: Devlet hastaneleri, aile sağlık merkezleri, devlet üniversitesi hastaneleri gibi isimler altında faaliyet gösteren sağlık kuruluşlarının da hukuki sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemek zorundadır anlayışından kaynaklanmaktadır. Ayrıca idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yoluna başvurulabilmesi ile idarenin kusursuz sorumluluğu belirlenmiştir.

KADIN DOĞUM MALPRAKTİS DAVALARI

Kadın hastalıkları ve doğum, yüksek malpraktis riskinin olduğu branşlardır. Doğum sırasındaki tıbbi müdahaleden kaynaklanan ağır fiziksel ve zihinsel engeller ve hatta ölüme varan neticeler sebebiyle uygulamada sıkça malpraktis davası görülmektedir. Kadın doğum alanında malpraktis davaları genel olarak şu konulardan oluşmaktadır:

  • Vücut içerisinde yabancı cisim unutma
  • Başka organa zarar verme
  • Over kisti ve tansiyonu
  • Ameliyat sonrası komplikasyonlar
  • Tedavide gecikme
  • Doğurganlığı azaltıcı hatalar
  • Fiziksel ve psikolojik hasarlardır.

DİŞ HEKİMİ MALPRAKTİS DAVALARI

Hasta ile diş hekimi arasında bazen vekalet bazen eser sözleşmesi kurulmaktadır. Diş doktoru, hastaya bir taahhütte bulunmuyorsa vekalet sözleşmesi kurulmuştur. Şayet bir taahhüt varsa eser sözleşmesi gündeme gelir. Örneğin protez veya implant durumlarında eser sözleşmesi; diş tedavisinde vekalet sözleşmesi kurulmuştur.

Yargıtay’a göre diş doktoru her türlü kusurundan tam sorumlu olarak kabul edilecektir. Bu sebeple diş doktoru hastanın uğradığı zararların tamamını ödemek zorundadır. Fakat, kusurun oluşumunda hastanın ihmali ya da hatası varsa tazminatta indirim yapılır.

HEMŞİRELİKTE MALPRAKTİS DAVALARI

Bilimsel standartlara aykırı gerçekleştirilen ve hastaya zarar veren tüm işlemlerde sağlık görevlisinin sorumluluğu gündeme gelir. Uygulamada genellikle hemşirenin hastaya iğne yapması, serum takması ilaç vermesi ya da pansuman yapması sırasında malpraktis meydana gelmektedir.

Düşük ayak sendromu, yargıya en çok intikal eden durumdur. Bu durumda Yargıtay, iğnenin rahatsızlık sebebiyle uygulanmasının doğru olup olmadığını incelemektedir. Aynı anda herhangi bir hatanın var olup olmadığını da irdelemektedir. Bu durumun tespiti, Adli Tıp Kurumunca ya da Üniversite hastanelerinin ilgili anabilim dalı üyelerince oluşturulan heyetçe tespit edilmektedir.

DOKTOR HATASI NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI ZAMANAŞIMI

Devlet hastanesine karşı idare mahkemesinde hizmet kusuruna dayanarak malpraktis davası açılmasında zamanaşımı, doktor hatasının öğrenilmesinden itibaren bir yıl ve her halükarda olay tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye yazılı başvuru ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulabilir. İdare bu talebe 30 gün içinde yanıt vermelidir. Şayet idare, 30 gün içinde hiç ya da olumsuz yanıt verirse hasta, 60 gün içinde malpraktis davası açılmalıdır.

Hastanın, doktorun haksız fiiline dayanan malpraktis davalarında zamanaşımı, zarar görenin zararı öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halükarda on yıldır. Bununla beraber, tazminat TCK’nın daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü hallerde ceza davası zamanaşımı hükümlerine göre tespit edilir.

MALPRAKTİS DAVALARINDA ARABULUCULUK

28/7/2020 tarihli Resmi Gazeteye göre özel hastanelerde meydana gelen tıbbi malpraktis için arabuluculuk şartı getirildi. Buna göre tıbbi malpraktise uğrayan hasta önce arabulucuya başvurmak zorundadır.

Malpraktis davaları, baş döndürücü bir biçimde artmaktadır. Bu nedenle tüm dünyada tartışılan, çözüm aranan bir konu haline gelmiştir. Tıbbi uygulamalar neticesinde sıklıkla yaşanabilen malpraktis durumunda bizimle iletişime geçerek profesyonel destek alabilirsiniz.

İlgili Yazılar

whatsappdestek iletişim iletişim