YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
2018/533 ESAS
2021/1189 KARAR
1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 4.
Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine
Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma
kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; muris…’in 14.06.2011 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçı olarak
taraflar ile dava dışı …n’in kaldığını, murisin mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla Ankara İli, Mamak
İlçesi, 36516 ada 11 parselde kayıtlı 10 numaralı bağımsız bölümü davalı kızına ölünceye kadar bakma
sözleşmesi ile devrettiğini, evli ve çocuklu olan davalının Ankara’da ikamet ettiğini, Çorum’da oturan
babasına bakmasının mümkün olmadığını, ayrıca murisin eşinin hayatta ve sağlıklı olması nedeniyle
ona bakabilecek güçte olduğunu, gerçek amacın bakım sağlamak değil bağış olduğunu ileri sürerek,
müvekkilinin miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı Cevabı:
5. Davalı; babasının kanser hastalığı nedeniyle vefat ettiğini, annesinin de kalp hastası olduğunu ve her
ikisine birlikte baktığını, bizzat Çorum’daki evlerine giderek bu şekilde iki yıl baktığını, bazen de
Ankara’da dava konusu edilen evde baktığını, böylece murise yedi yıl boyunca bakıp ilgilendiğini, bunun
üzerine babasının da kendiliğinden taşınmazı adına tescil ettirdiğini beyan ederek, davanın reddini
savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.07.2012 tarihli ve 2011/395 E., 2012/234 K. sayılı kararı
ile; davalının kanser hastası olan babasına hastalığının ilerlediği dönemde sık sık Çorum’a gidip gelerek
hastaneye yatırılmasında yardımcı olduğu, ancak yardımının olağanüstü boyutlarda olmayıp Türk
kültürü gereğince baba ile kızın birbirine yardımcı olma ölçüsünde bulunduğu, murisin 11.06.2011
tarihinde vefat ettiği, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin ise 12.05.2010 tarihinde düzenlendiği,
muris ölmeden önce Çorum’daki bir taşınmazın da tarafların annesi adına muvazaalı olarak tescil
edildiği, davacının babası ile ilgilenmemesini fırsat bilen davalı ve onunla birlikte hareket eden
annesinin bu şekilde mal sahibi oldukları, murisin hastalığının ilerlediği evrede Çorum’a giderek
hastaneye gidip gelen ve hastanede yattığı dönemde bakım işlerini yapan davalının bir evlattan
beklenecek derecede yardımcı olduğu, bunun karşılığında da esasen bağışlama niteliğindeki taşınmazı
ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle sahiplendiği, dolayısıyla davacının muvazaalı işlemin iptalini talep
etmekte haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde
bulunmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 07.03.2013 tarihli ve 2012/15708 E., 2013/3443 K. sayılı kararı ile;
“… Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve pay oranında tescil isteğine
ilişkindir.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden; miras bırakanın 14.06.2011 tarihinde öldüğü, mirasçıları
olarak dava dışı eşi ve iki çocuğu ile evlatları olan davanın taraflarının kaldığı, mirasbırakanın çekişme
konusu 11 parsel sayılı taşınmazdaki 10 nolu bağımsız bölümü 12.05.2010 tarihinde ölünceye kadar
bakma akdi ile davalıya temlik ettiği, anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen
bir bağıttır. (…m.511 ( 6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının m. 611)). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme
türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna
geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp
gözetme yükümlülüğü altına girer. (…m.5l4 (6098 sayılı Türk Borçlar yasasının m 614)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin
düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir.
Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre
sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her
zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık
olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek
amaçlarının saptanmasıdır. (…m.l8 (6098 sayılı Türk Borçlar yasasının m. 19)). Şayet bakım
alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme
iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin
ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır.
Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları
Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup
olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile
koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı,
bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması
gerekir.
Somut olaya gelince miras bırakanın temlik tarihinde 73 yaşında olduğu, murisle davalı tarafın
ilgilendiği, ölünceye kadar bakma akitlerinin ivazlı akitlerden olup davalının bakım borcunu yerine
getirdiği, mirasbırakanın mal kaçırma amacı olsa idi tüm malvarlığını devredebilecekken bunu
yapmadığı dolayısıyla temlikin gerçek bakım karşılığı olduğu mal kaçırmanın amaçlanmadığı
anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek
yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle hüküm oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.11.2013 tarihli ve 2013/379 E., 2013/433 K. sayılı kararı
ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda mirasbırakanın
12.05.2010 tarihinde davalı kızına ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle yaptığı temlikin mirasçılardan
mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) özel borç ilişkilerinin düzenlendiği ikinci
kısımda bir takım sözleşme türlerine yer verilmiş ve bu sözleşmelere ilişkin olarak özel hükümler
öngörülmüştür. Bu hükümler ilke olarak, düzenledikleri sözleşmenin tip ve niteliğini belirleyen hükümler
olup, kanuni nitelikleri belirli olduğundan isimli sözleşmelerdir.
13. Eldeki davaya konu ölünceye kadar bakma sözleşmesi de TBK’nın 611 (sözleşme tarihinde
yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 511) ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
14. Türk Borçlar Kanunu’nun 611. maddesinde ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun
bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı
malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır.
15. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere ölünceye kadar bakma sözleşmesi, taraflara karşılıklı hak ve borçlar
yükleyen bir sözleşmedir. Taraflardan her birinin üstlendiği edim, diğer tarafın üstlendiği edimin sebep
ve karşılığını oluşturduğundan bu sözleşmeler tam iki tarafa borç yükleyen ivazlı sözleşme
türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna
geçirme; bakım borçlusu da almış olduğu malın değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu
sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etme yükümlülüğünü
üstlenmektedir. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak,
hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır (TBK m. 614/2).
16. Diğer yandan 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “Bir kimsenin; mirasçısını
miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz
malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun
gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm
mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı
olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava
açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve
603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” karar verilmiştir.
17. Söz konusu içtihadı birleştirme kararında ölünceye kadar bakma sözleşmeleri tartışma konusu
yapılmamış ise de muris muvazaasında mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, gerçek iradelerine
uygun olarak aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle görünüşte yaptıkları satış veya ölünceye
kadar bakma sözleşmesi ile gizlediklerinden, Yargıtay’ın kökleşmiş kararlarında diğer mirasçılar
tarafından ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle yapılan temliklerin de muris muvazaası nedeniyle
geçersiz olduğunun ileri sürülebileceği kabul edilmiştir.
18. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla
yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında
belirtildiği gibi bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak
amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde
iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır. Bu nedenle bu tür
uyuşmazlıkların çözümünde bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle
mirasbırakanın gerçek irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması
önemlidir. Bunun için de mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup
bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen
malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
19. Somut olaya gelindiğinde, mirasbırakan… 1938 doğumlu olup, 14.06.2011 tarihinde vefat etmiştir.
Geride sağ eşi … ile kendisinden önce vefat eden oğlu …’in çocukları ve davacı oğlu ile davalı kızı
mirasçı olarak kalmıştır. Mirasbırakan mesken niteliğindeki dava konusu taşınmazını 12.05.2010
tarihinde ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle davalı kızına devretmiş, davacı oğlu tarafından gerçek
amacın bağış olduğu, mirastan mal kaçırma amacıyla, muvazaalı olarak temlikin yapıldığı ileri sürülerek
eldeki dava açılmıştır.
20. Ancak dosyadaki deliller incelendiğinde, Çorum’da ikamet eden mirasbırakanın ölmeden önceki son
yedi yılını kanser hastası olarak geçirdiği, Ankara’ya gelip gitmek suretiyle tedavi gördüğü, bu sırada
Ankara’da oturan davalı kızının kendisi ile ilgilendiği, zaman zaman Çorum’a da gidip gelerek hem
hastanede hem de evde kalarak babasına baktığı, bu sırada kalp ameliyatı olan annesine de bakıp
ilgilendiği anlaşılmakta olup, mirasbırakan tarafından kızının sağladığı bu bakım ve ileride de kendisine
bakıp gözetmesi amacıyla dava konusu taşınmazın devredildiği açıktır. Nitekim ölünceye kadar bakma
sözleşmesi yapıldıktan sonra davalı Çorum’a babasının yanına taşınmış, yaşlı ve hasta olan murise
ölümüne kadar bakarak sözleşmeyle üstlendiği edimini ifa etmiştir.
21. Maddi durumu iyi olan murisin dava konusu taşınmaz dışında Ankara ve Çorum’da konut niteliğinde
dört ayrı bağımsız bölüm ile 300 dönüm kadar arazi sahibi olduğu dosya kapsamından anlaşılmakta
olup, mal kaçırma amacı taşıması hâlinde murisin başka taşınmazlarını da devredebilecekken bunu
yapmadığı da açıktır.
22. Ayrıca belirtmek gerekir ki, ölünceye kadar bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin
geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bir bakım gereksinimi içerisinde
bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da bu sözleşmede
tarafların hak ve borçları bakım alacaklısının ömrüyle sınırlı olduğundan bakım alacaklısının ölümüne
kadar çok kısa bir süre sürmüş olması da sözleşmenin geçerliliğine etkili değildir.
23. Tüm bu olgular karşısında, murisin taşınmazını sadece bir görünüş yaratmak için değil de samimi
olarak bakım temini için ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle devrettiği, diğer mirasçılarından mal
kaçırma amacını taşımadığı, bakım borçlusu olan davalının da babasına bakarak karşı edimini ifa ettiği
anlaşılmakta olup, gerçek bakım karşılığı yapılan sözleşmenin muris muvazaası nedeniyle geçersiz
olduğundan söz edilemez.
24. O hâlde; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak davanın
reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
25. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen
nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na
eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar
düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.