Düğün Takıları Kime Aittir?
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/3-1038 K. 2021/458 T. 13.4.2021
Davacı vekili boşanma talebini de içeren daha sonra ziynet talepleri yönünden tefrik edilen dava dilekçesinde; taraflara düğünde takılan 200 adet çeyrek altın, 6 adet tam altın, 3 adet yarım altın, 19 adet 20’şer gram 22 ayar altın bilezik ile 1 adet 14 ayar 13 gram altın bilezikten oluşan ziynet eşyasının öncelikle aynen iadesine, mümkün olmaması hâlinde ödeme günündeki değerlerinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; talep edilen miktarda ziynet eşyasının bulunmadığını, toplamda 150 civarı küçük altın ve muhtelif ölçülerde bilezik takıldığını ancak örf ve adetlere göre düğünde takılan tüm takıların erkek tarafına ait olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mevzuatımızda, düğün sırasında takılan ziynet ile parasal değeri olan bütün eşyanın aidiyeti konusunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, örf ve adet hukuku uygulanmaktadır. Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve adet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve paraların da aksi kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten ( geçici olarak ) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür.
İspat külfetinin hangi tarafta olduğu hususunun, yukarıda bahsedilen hukuki düzenleme çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Davalı genel kuralın aksine örf ve adetleri bulunduğunu iddia ettiğine göre bunu ispat külfeti kendisine düşmektedir. Davalı ispat amacıyla muhtar olan tanık Zekeriya Çelikkanat’ı dinletmiş; tanık iddia edilenden farklı olarak “bizim adetlerimiz düğünde takılan takılar, kıza takıldıysa kızın, oğlana takıldıysa oğlanın olur” şeklinde ifade vermiş; mahkemece tanığın beyanı esas alınarak hüküm kurulmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki, düğünde takılan takıların erkeğe ait olduğu yönünde örf ve adetleri bulunduğunu belirten davalının, dinlettiği tanığın beyanı ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına yansıyan yaygın örf ve adet karşısında daha köklü bir adetin varlığını ispatlayamadığı açıktır. Bu durumda genel kuraldan ayrılınmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir.
Ne var ki, mahkemece dinlenilen davalı tanığı M.E.’nin beyanına itibar edilerek 5 adet burma bileziğin davacıya iade edildiğinin kabulü ile bu 5 bilezik yönünden talebin reddine karar verilmiştir. Ancak, mahkemece kurulan 10.11.2014 tarihli ve 2013/241 E., 2014/732 K. sayılı karara davacının 5 adet burma bilezik yönünden itiraz etmemesi nedeniyle bu husus davalı yönünden usulü kazanılmış hak teşkil eder. Bu nedenle taraflarca getirilme ilkesine tabi bulunan ve davacı tarafça temyize getirilmediğinden bu yöndeki ret kararı kesinleşen 5 adet burma bilezik hakkındaki direnme kararı isabetli olmakla birlikte, yukarıdaki açıklamalar gereğince, diğer ziynetler bakımından direnme kararı Kurul çoğunluğu tarafından isabetli bulunmamıştır.
Ayrıca, somut olayda davalıya takılan 1 adet bilezik yönünden davacının talebi mahkemece kabul edildiğinden Özel Daire bozma kararının 9. paragrafında yapılan açıklamalar dosya kapsamı ile örtüşmemektedir. Bu durumda, Özel Daire bozma kararının 9. paragrafının 1. bendindeki “1 adet 22 ayar 13 gr bilezik” ifadesinin bozma kararında yer almasının isabetli olmadığı, karardan çıkartılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, düğünde takılan takıların düğün masraflarına katkı mahiyetinde olduğu ve kime takıldıysa ona hediye verilmesi gayesi güdüldüğü, takılan tüm ziynet eşyasının kadına bağışlanmasının amaçlanamayacağı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.
ZİYNET EŞYASI NEDİR VE KİME AİTTİR? – İSPAT YÜKÜ KİMDEDİR?
Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır. Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda, bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir.
Kadına özgü ziynet eşyaları; eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.
Bu noktada “kişisel mal” kavramının yasal olarak nasıl düzenlendiği üzerinde durulmalıdır:
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 220.maddesinde;
“Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
- Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
- Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
- Manevi tazminat alacakları,
- Kişisel mallar yerine geçen değerler.”
kişisel mal olarak sayılmış olup,aynı Kanun’un 222/1. maddesinde;
“Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür” şeklindeki düzenleme ile de ispat yükünün kime ait olduğu hususu gösterilmiştir.
“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde belirtildiği gibi, usul hukukun en önemli konularından biri olan ispat yükü kuralı, 6100 Sayılı HMK’nın 190. maddesinde de;
“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda bahsedilen düzenlemelerden hareket edildiğinde, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Olağan olan kadına özgü ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu altınların varlığı ve bu altınların kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, kadına özgü ziynet eşyası niteliğindeki bilezik eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu ilkeden hareketle, davalı erkeğin düğünde toplam 12 adet bilezik takıldığını beyan etmiş olması karşısında, bu beyanın 6100 Sayılı HMK’nın 188. maddesi gereğince mahkeme önünde ikrar kabul edilmesi gerekir. Bu durumda, düğünde davacı kadına 12 adet bilezik takıldığı hususu çekişmeli olmaktan çıkacaktır. O hâlde mahkemece bu bilezikler yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
Diğer yandan, Özel Daire bozma kararının 6. bendinin 1. satırında yer alan “para” kelimesinin dava konusu uyuşmazlık yalnızca bileziklere ilişkin olduğundan 6100 Sayılı HMK’nın 24. maddesinde belirtilen tasarruf ilkesi gereğince bozma kararından çıkarılması gerekir.
Mahkemece açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Nitekim Özel Daire de bozma kararında aynı hususa işaret etmiştir.
Bu durumda direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen bu ilâve gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/2-2055 K. 2021/1208 T. 12.10.2021
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tam, yarım, çeyrek ve gram adı altında isimlendirilen altınların ziynet eşyası niteliğinde sayılıp sayılamayacağı, buradan varılacak sonuca göre davacının bu altınlara ilişkin ziynet eşyası alacağı davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından medeni usul hukukuna hâkim olan ilkelerle ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
Bilindiği üzere 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Taraflarca getirilme ilkesi” başlıklı 25. maddesi “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.” hükmünü taşımaktadır.
Taraflar arasında meydana gelen bir uyuşmazlığın mahkemece çözümlenebilmesi için, öncelikle taraflardan birinin belli bir taleple mahkemeye başvurması gereklidir. Bu talep davacının mahkeme önündeki hukukî iddiasını içerir. Hâkim bu talebin haklı olup olmadığını iki aşamada inceler. Mahkeme öncelikle, davacının talebine uyan hukuk normunu bulacak, ancak karar vermesi için bu yeterli olmayıp, uygulanacak hükümde aranan unsurların somut olayda vakıa olarak gerçekleşip gerçekleşmediğini araştıracaktır. Hukuk uygulamasında hâkim, soyut hukuk kurallarını, somut olaya doğru bir şekilde uygulamakla görevlidir. Bu husus maddenin hükümet gerekçesinde “hâkimin getirilen olayın olgularının, vakıalarının soyut hukuk normunun unsurlarını karşılamadığını beyan edebilecektir” şeklinde açıklanmıştır. Madde ile dava malzemesinin, davanın temelini teşkil eden vakıalar ve delillerin getirilmesi konusunda, tarafların mutlak yetkisi vurgulanmaktadır. Medeni usul hukukumuzda, taraflarca hazırlama ilkesi geçerli olduğundan dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilememesinin sorumluluğu taraflara yüklenmiştir. Davada taraf, maddi hukuka göre ne kadar haklı olursa olsun, talep sonucunu dayandırdığı vakıaları mahkemeye sunmamış ise talebinin reddi sonucu ile karşılaşacağı hususu şüphesizdir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Taleple bağlılık ilkesi” başlıklı 26. maddesinde ise “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Bu madde ile aynı Kanun’un 24. maddesinde düzenlenen medenî yargılama için asıl olan tasarruf ilkesinin açılımı yapılmış olmaktadır.
Açıklanan ilkelere göre, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkimin iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate almamasını ve onlara hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamamasını ifade eder. Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.
Tüm bu genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının ziynet alacağı talebine ilişkin olarak davalılar, yargılamanın hiçbir aşamasında talep edilen bu altınların ziynet eşyası niteliğinde olmayıp yatırım aracı niteliğinde olduğu savunmasına dayanmamışlardır. Aksine aşamalardaki tüm beyanlarında “davalının ve ailesinin yetiştiği kültürün örf, adet ve geleneklerine göre geline düğünde takılan takıları satmanın çok ayıp olduğu, ailenin takı parasına ihtiyaç duymayacak kadar ekonomik güce sahip bulunduğu, gelinin takı parasına tenezzül ve tevessül etmeyecekleri” savunmasıyla talep edilen ziynet eşyalarının davacıya iade edildiğini belirtmişlerdir. Mahkeme ise direnme öncesi bir kısım ziynet eşyası yönünden verilen davanın kısmen kabulü kararında “davalılar tarafından kasaya alınan altınların iade edildiğine yönelik ispat yükünün davalılarda olduğu, davalıların üzerine düşen ispat yükünü yerine getiremediği” gerekçesiyle ziynetlerin davalıların zimmetinde olduğunu kabul etmiş ve bu yön Yargıtay’ın temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
Hâl böyle olunca direnme kararının, açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
# Düğün Takıları Kime Aittir? Düğün Takıları Kime Aittir? Düğün Takıları Kime Aittir? Düğün Takıları Kime Aittir?