Hafta İçi : 09:00-18:00
·

CEZA MUHAKEMESİ HUKUKUMUZDA MUTLAK DELİL DEĞERLENDİRME YASAĞI 

Mutlak delil değerlendirme yasağı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ameliyesi olan ispat faaliyetini yönlendiren ve delillerin değerlendirilmesi aşamasını ilgilendiren bir husustur. Ceza Muhakemesi Kanunu m. 217’de de açıkça ifade edildiği üzere mutlak delil değerlendirme yasağı: 

(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.  

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir. 

CMK’nın ilgili hükmü uyarınca hakim, hükmünü ancak huzura getirilmiş ve hukuka uygun yollardan elde edilmiş delillere dayandırabilir. Delillerin huzura getirilmiş olması şartı esasen kovuşturma aşamasına hakim olan alenilik ve doğrudan doğruyalık ilkelerinin sonucudur.  

CMK m. 217/2 hükmü ise hukumuzda mutlak delil değerlendirme yasağını egemen kılmayı murad etmektedir. Şöyle ki, ceza muhakemesinde amaç maddi gerçeğe ulaşmaktır. Bu maddi gerçeğe ulaşırken ise ne pahasına olursa olsun, her ne olursa olsun, gibi düşüncelerle değil, kişilerin aile ve özel hayatını ve yine kişilik haklarını korumak ve güvence altına almak zorunluluğu ön plandadır.  

Ceza muhakemesi hukukunda, medeni yargılamadan farklı olarak, delil serbestliği ilkesi geçerlidir. Kural olarak herşey ceza yargılamasında delil olabilir. Ancak, tahmin edileceği üzere, ispat ameliyesini bu denli muğlak sınırlar üzerine inşa etmek kişi hak ve hürriyetlerini ihlal edebilecektir. İşte, bunu önlemek amacıyla Anayasamız da 38. Maddesinde “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” diyerek, CMK m.217/2’ye dayanak oluşturmuştur. 

Nispi değerlendirme yasağında ise, söz konusu delil elde etme ve delil değerlendirme yasakları yumuşatılarak tekrar elde edilmesi güç ya da imkansız olan ve hukuka aykırı söz konusu delile dayanark hüküm tesis edilmesi halinde mağdurun korunması amaçlanan hakkı ile sanığın bu şekilde ihlal edilen hakkı arasında bir denge bulunması saikinden hareket edilmektedir. 

Delil değerlendirme yasakları esasen Yargıtay kararlarıyla şekillenmiş olup, Yargıtay son verdiği kararlarla nispi değerlendirme yasağından, mutlak değerlendirme yasağına doğru görüş değişikliğine gitmiştir.  

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun nispi değerlendirme yasağı doğrultusunda inceleme yaptığı bir kararında: “… Buna karşın uyuşmazlığa konu olayda, aramaya ondört kolluk görevlisi ile sanığın katıldığı, bununla birlikte Yasanın arama sırasında bulunmasını istediği diğer kişilerin katılmadığı, bunun da şeklen hukuka aykırı olduğu ve 5271 sayılı CYY’nın 217. maddesinin 2. fıkrasında; “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” şeklindeki hüküm uyarınca, arama sonucu elde edilen delilin hukuka uygun biçimde elde edilen delil niteliğinde bulunmadığı ileri sürülebilir ise de; usulüne göre alınmış bir arama kararı bulunan somut olayda, bu karara ve kararın infazı sırasında yapılan işlemlere yönelik bir itiraz vaki olmadığı gibi, arama işlemine ve arama yapılırken bir takım haklarının ihlal edildiğine yönelik olarak sanıktan gelen herhangi bir yakınma da bulunmamaktadır.Bu nedenle, sırf arama sırasında şekle ilişkin bir koşulun ihlal edilmesine dayanılarak aramanın hukuka aykırı sayılamayacağı ve ele geçen delillerin “hukuka aykırı biçimde elde edilmiş delil” olarak nitelenemeyeceğinin kabulü gerekmektedir…( 13.03.2012 tarih, 2011/8-278 E., 2012/96 K.)” şeklinde hüküm kurmuştur.  

Daha yeni tarihli olan bir kararında ise Yargıtay’ın mutlak değerlendirme yasağı doğrultusunda hüküm kurduğunu görüyoruz:“…Sanığın ikametgahında kolluk güçleri tarafından Cumhuriyet savcısı bulunmaksızın yapılan 25.12.1013 ve 14.01.2014 tarihli aramalarda o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişinin hazır bulundurulmamasının 5271 sayılı CMK’nın 119. maddesine açık aykırılık oluşturması nedeniyle anılan işlem sonucu elde edilen delillerin hukuka aykırı olup, aynı Kanunun 217/2 maddesine göre mahkemece hükme esas alınamayacağı nazara alındığında, sanığın müstehcenlik (226/3) suçunu işlediğine dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmamasından dolayı mahkumiyet kararının yerinde olmadığı anlaşıldığından, söz konusu hükme yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine esastan reddedilmesi…(10.03.2020 tarih, 2020/436 E., 2020/1867 K.).” 

Son olarak, yasak ağacın meyvesi de yasaktır. Buna göre, hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilen bir arama esnasında ele geçirilen ve başka bir suçun işlediği izlemini veren delil diğer suç için yürütülecek olan yargılamada hukuka aykırı bir delil olma vasfı nedeniyle hükme dayanak oluşturamayacaktır.   

 

İlgili Yazılar

whatsappdestek iletişim iletişim