Hafta İçi : 09:00-18:00
·

Borçlar Hukukunda Hile Veya Aldatma

 

TBK MADDE 36

Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.

Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.

 

Taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Hile, karşı tarafın kasıtlı yanıltılmasıdır. Kişinin iradesi yanıltılarak sözleşme yapmaya veya irade beyanında bulunmaya sevk edilmektedir. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

 

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/23-1815 K. 2021/769 T. 15.6.2021

 

“…Özel hukukta kişilerin irade özgürlüğüne sahip oldukları ve ancak kendi özgür iradeleriyle hak sahibi olup, borç altına girecekleri temel bir ilke olarak benimsemiştir. Bu temel ilkenin doğal sonucu olarak borçlar hukuku alanında sözleşme özgürlüğü ilkesi esastır. Bu ilke sayesinde kişiler özel borç ilişkilerini, hukuk düzeninin sınırları içerisinde yapacakları sözleşmelerle özgürce düzenleme olanağı bulmaktadır. Bu bağlamda kişilerin işlem ( sözleşme ) iradelerinin sağlıklı olması ve gerçek iradelerini yansıtması büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü irade açıklaması, bir hukukî işlemin temel kurucu unsurudur. Bu nedenle hukukî işlemin geçerli ve amacına uygun bir hukukî sonuç doğurabilmesi için o hukukî işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukukî sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle kişinin işlem iradesi oluşum ya da açıklama aşamasında sakatlanabilir. Bu sakatlık, iradenin özgür bir biçimde oluşmadığını veya gerçek iradeye uygun şekilde açıklanmadığını gösterir…”

 

Hilede kasıtlı olarak yanıltma söz konusudur. Hilede, irade sakatlığı iradenin beyanında değil, iradenin oluşumunda meydana gelmektedir. İradenin oluşumundaki sakatlık ise kişinin kendisi dışında başka birinin kasıtlı bir aldatma fiiliyle gerçekleşmektedir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 08.07.2020 tarihli ve 2017/1-1831 E., 2020/549 K. sayılı kararında, hilenin; gerçek durumu bilmesi halinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılması olduğu vurgulanmıştır.

 

Hilenin varlığının kabulü için bazı şartların gerçekleşmesine ihtiyaç vardır:

  • Aldatma fiili

Aldatan şahıs diğerini yanıltmış (hataya düşürmüş) olmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu yanılmanın esaslı olması gerekmez. Çünkü aldatan hiçbir surette korunmaya layık değildir. Aldatan, sözleşmenin yapılması ve özellikle görüşmeler sırasında, belirli konu ve hususlarda doğru olmayan bilgiler vermekte veya bazı hususları dürüstlük kuralına göre açıklaması gerekirken kasten gizlemektedir.

 

  • Aldatma kastı

Aldatan, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etmek için ona bilerek ve isteyerek (kasten) gerçek dışı beyanda bulunmuş olmalıdır. Başka bir deyişle, yalan söyleyende karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi halinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmağa sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur.

 

  • İlliyet bağı

Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasaydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında illiyet bağı bulunmalıdır.

 

 

İSPAT YÜKÜ KİME AİTTİR?

 

Aldatmayı (hileyi) ispat yükü, aldatılan tarafa aittir. Hata, hile ve ikrah iddialarının senede bağlanması mümkün olmadığından senetle ispat edilmesinde maddi imkansızlık vardır. Bu nedenle hukukî işlemlerdeki irade bozukluğu iddiaları, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 203/1-ç maddesinde, senede karşı senetle ispat zorunluluğunun istisnaları arasında sayılmıştır.

Senede karşı senetle ispat zorunluluğunun istisnaları-HMK MADDE 203

(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:

  1. a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
  2. b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
  3. c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler.

ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.

  1. d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
  2. e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.

 

Sözleşme resmî senetle yapılmış olsa dahi 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Resmî belgelerle ispat” kenar başlıklı 7. maddesi “Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, herhangi bir şekle bağlı değildir” hükmünü taşıdığından, hile olgusunun tanık dahil her türlü delille ispatı mümkündür.

 

***Taraflardan birinin, diğerinin aldatması (hilesi) ile sözleşme yapması hâlinde yanılması esaslı olmasa bile sözleşmeyle bağlı sayılmayacağı Kanun’un açık hükmü gereğidir.

 

 

İPTAL HAKKI NASIL KULLANILIR?

Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Yukarıda değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

İptal hakkı, aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

 

YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2019/4504 K. 2021/3131 T. 8.6.2021

“…Dava; tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Somut olayda, davanın, dava dilekçesinde hile hukuki sebebine dayalı olarak açıldığı, ön inceleme duruşmasında davanın hukuki nitelendirmesinin yapılmadığı, mahkemece taraf muvazaası hukuki sebebi esas alınmak suretiyle uyuşmazlığın çözüldüğü, davacının temyiz aşamasında dahi hile iddiasını sürdürdüğü anlaşılmakla, iddianın içeriğinden ve ileri sürülüş biçiminden davada hile hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Ne var ki, mahkemece yukarıdaki ilkeler göz önünde bulundurularak hüküm kurmaya elverişli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleme olanağı bulunmamaktadır. Hal böyle olunca; yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca tarafların bildirdiği tüm deliller toplanarak temlikin hileli olup olmadığının saptanması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir…”

 

YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2019/627 K. 2021/1136 T. 2.3.2021

“…Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece, “Somut olayda, davacının paydaşı olduğu 1252 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payı 04.08.2006 tarihinde dava dışı damadı A.’e, A.’in de 12.07.2007 tarihinde davalı …’e satış suretiyle devrettiği, hata ve hile iddiasına dayalı eldeki davanın 10.06.2011 tarihinde açıldığı, özellikle davacı tanığı olarak dinlenen Z.’nin, devrin 3-4 yıldan beri davacı tarafından bilindiğini beyan ettiği, bu hali ile 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde belirtilen 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın hak düşürücü süreden reddedilmesi gerekirken değinilen husus göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. ” gerekçesi ile bozulması üzerine mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir…”

 

 

 

# Borçlar Hukukunda Hile Veya Aldatma Borçlar Hukukunda Hile Veya Aldatma

İlgili Yazılar

whatsappdestek iletişim iletişim