Hafta İçi : 09:00-18:00
·

Haksız Fiilden Sorumluluk

Öğretide kabul gören genel tanıma göre; borç, bir kişiyi diğer bir kişiye karşı bir şey verme, bir şey yapma veya bir şey yapmama şeklinde yükümlülük altına sokan hukuki ilişkidir. Borçlar kaynaklarına göre sınıflandırılmaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda üçlü bir ayrım yapılarak borçlar meydana geliş sebebine göre; sözleşmeden doğan borç ilişkileri, haksız fiilden doğan borç ilişkileri ve sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri şeklinde tasnif edilmiştir. Ayrıca bu üç gruba girmeyen borç ilişkileri de kanunlarla özel olarak düzenlendiği için kanundan doğan borçlar olarak adlandırılmaktadır.

Bu çalışmamızın konusunu haksız fiilden kaynaklana borç ilişkisi oluşturmaktadır. Kusura dayanan haksız fiil sorumluluğu TBK’nın 49. maddesi ile düzenlenmiştir. Kural kusur varsa sorumlulukta vardır şeklinde olmakla beraber çeşitli kanunlarla kusursuz sorumluluk halleri düzenlenmiştir ve kişinin kusursuz da olsa zararı tazmin etmekle yükümlü olacağı hüküm altına alınmıştır. Kusursuz sorumluluk hallerini örnekleriyle beraber sıralayacak olursak;

Fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinden kaynaklanan TBK 64 ile düzenlenmiş sorumluluk ise haksız fiilden kaynaklanan sorumluluk olarak nitelendirilemeyecektir zire zarar verici davranış hukuka aykırı değildir.

TBK’nın 49. maddesi “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür…” şeklinde düzenlenmiştir. Madde metni incelendiğinde sorumluluğun şartları;

  • Hukuka aykırı fiil,
  • Zarar,
  • Kusur,
  • İlliyet bağı şeklinde sıralanabilecektir.

Fiilin hukuka aykırılığından bahsedebilmek için hukuk düzeni tarafından yasaklanmış bir fiilin varlığı gereklidir. Ancak kimi durumlarda hukuka aykırılığı ortadan kaldıran hukuka uygunluk sebepleri gerçekleşmiş olabilir. TBK’nın 63. Maddesine göre hukuka uygunluk sebepleri;

  • Haklı savunma,
  • Zorunluluk hali,
  • Geçerli olmak koşuluyla zarar görenin rızası,
  • Ölçülülük ilkesine riayet edilmesi koşuluyla kanunla verilen yetkinin kullanılması,
  • Yetkileri makamların vaktinde müdahale edemeyecek olması halinde kişinin hakkını kendi gücüyle koruması,
  • Daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar şeklinde sıralanabilir.

Söz konusu hukuka uygunluk hallerinden herhangi birinin mevcut olması halinde fiil hukuka aykırı fiil olarak değerlendirilemeyeceğinden failin de bu kapsamda sorumluluğu söz konusu olmayacaktır. Ancak haksız fiil nedeniyle sorumluluk söz konusu olmasa da TBK 64 ile düzenlenen fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinden kaynaklanan sorumluluk gündeme gelebilecektir.

Sorumluluk için hukuka aykırı fiilin varlığı yeterli olmayıp hukuka aykırı fiil neticesinde zarar gerçekleşmiş olmalıdır. Zarar; bir kimsenin mal varlığında rızası dışında meydana gelen eksilme olarak tanımlanan maddi zarar olabileceği gibi, kişiliğine yapılan saldırı nedeniyle bireyin duyduğu elem ve keder olarak tanımlanan manevi zarar da olabilir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 04.02.2020 tarihli, 2019/1464  Esas ve 2020/359  Karar sayılı kararında “…Davacının, davalı tarafından resmî nikâh yapma vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında, fiziksel ve ruhsal olarak zarara uğratıldığı, bundan elem ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi ve davacının hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski hâline dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkonulması amacıyla uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekir…” ifadelerine yer verilmiştir. Mevcut zarar gibi başkaca bir unsur eklenmeksizin fiile bağlı olarak doğrudan gerçekleşecek olan müstakbel zararın da tazmini talep edilebilecektir.

Failin zarardan sorumlu tutulabilmesi için zararın hukuka aykırı fiilin sonucu olması gerekmektedir bir diğer deyişle hukuka aykırı fiil ile zarar arasında illiyet bağının mevcut olması gerekmektedir.  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.06.2019 tarihli, 2017/11-124 Esas ve 2019/657 Karar sayılı kararında “…Uygun illiyet bağı, olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre sebebin, meydana gelen sonucu yaratmaya elverişli olmasıdır. Uygun illiyet bağı, sorumluluğu, zarar veren bakımından öngörülebilir risklerle sınırlamaktadır. (Eren, F.:Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2009, s.611, s.617) Başka deyişle, hayatın olağan akışı ve hayat tecrübesi bakımından öngörülemez zararlar uygun illiyet bağı kapsamında sorumluluğu doğurmayacaktır…İlliyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru veya üçüncü kişinin kusuru nedeniyle kesilebilir. BK … kapsamında sorumluluğun doğabilmesi için illiyet bağının kesilmemiş olması gerekir. Doktrindeki kabul edilen görüşe göre illiyet bağının kesilmesi olasılığı dar yorumlanmalıdır. Her üç neden açısından da illiyet bağının kesildiği iddiası, sorumlu kişiler tarafından açıkça ispatlanmadıkça kabul edilmemelidir. Bu bakımdan sorumluluktan kurtulmak oldukça zorlaştırılmıştır (Erten, s.230; Baş, s.113; Deschenaux Henri, Tercier Pierre, Sorumluluk Hukuku, Çeviren Salim Özdemir, Ankara 1983, s.37) …” ifadelerine yer verilerek uygun illiyet bağının tanımı yapılmıştır.

Son şart olarak fiilin işlenmesinde failin kusurlu davranmış olması gereklidir. Kusur kavramı mevzuat hükümlerinde tanımlanmış değildir. Öğretide kusur, hukuka aykırı sonucu istemek veya bu sonucu istemiş olmamakla beraber hukuka aykırı davranıştan kaçınmak iradesini yeter derecede kullanmamak şeklinde tanımlanmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.12.2003 tarihli, 2003/11-756 Esas ve 2003/743 Karar sayılı kararında “…Genel kabul görmüş tanıma göre, kusur, hukuk düzenince kınanabilen davranıştır. Kınamanın nedeni, başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken, bu şekilde davranılmayarak, bu tarzdan sapılmış olmasıdır, kısacası; kusur, genel tanımıyla, hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanması olup; bu kınama, o davranışın belirli koşullar altında bireylerden beklenen ortalama hareket tarzından sapmış olmasından kaynaklanır…” ifadelerine yer verilerek kusurun tanımı yapılmıştır.

TBK’nın 49. maddesinin ikin fıkrası “Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere haksız fiilden sorumluluk için fiilin hukuka aykırı olması zorunludur. Ancak bu düzenleme ile zarar verici davranış hukuk düzeni tarafından yasaklanmamış olsa dahi fiil ahlaka aykırı ve kasten gerçekleştirilmişse fail zarardan sorumlu olacaktır.

Haksız fiil nedeniyle talep edilecek tazminata ilişkin zamanaşımı süresi TBK’nın 72. maddesi ile düzenlenmiştir. İlgili hükme göre haksız fiil nedeniyle tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve herhâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, haksız fiil aynı zamanda bir suç konusu ise ceza kanunlarında belirtilen daha uzun bir zamanaşımı uygulanacaktır. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta haksız fiil aynı zamanda sözleşmeye aykırılığa sebebiyet verebilir bu durumda zarar gören kişi davayı hangi hukuki sebeple açmışsa ona ilişkin zamanaşımı uygulanacaktır.

Temerrüt faizine ilişkin özel düzenleme bulunmaktadır. TBK’nın 117. maddesine göre haksız fiilden, fiilin işlendiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olacaktır. Bu doğrultuda fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren hesaplanacak temerrüt faizi de tazminatın kapsamına girecektir.

İlgili Yazılar

whatsappdestek iletişim iletişim