Hafta İçi : 09:00-18:00
·

Haklı Nedenle Fesih Davası

6762 sayılı mülga Ticaret Kanunu’nda yer almayan bu kurum 6102 TTK ile düzenlenmiştir. Mehaz İsv.BK’de ise 1936 tarihinde düzenlenmiştir. Yargıtay’ca istikrarla uygulanan bir görüş henüz oluşmamıştır. Yargıtay’ın konuyla ilgili vermiş olduğu yalnızca 9 kararı bulunmaktadır.

Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nce tesis edilen;

  • 04.2019 tarihli, 2018/1177 Esas, 2019/3046 Karar sayılı karar,
  • 11.2018 tarihli, 2016/14541 Esas, 2018/6990 Karar sayılı karar,
  • 11.2017 tarihli, 2016/4245 Esas 2017/6420 Karar sayılı karar,
  • 07.2017 tarihli, 2016/2752 Esas, 2017/4079 Karar sayılı karar,
  • 05.2017 tarihli, 2016/4639 Esas, 2017/3180 Karar sayılı karar,
  • 03.2017 tarihli, 2016/2906 Esas, 2017/1929 Karar sayılı karar,
  • 11.2016 tarihli, 2016/211 Esas, 2016/8872 Karar sayılı karar,
  • 03.2016 tarihli, 2015/9088 Esas, 2016/2352 Karar sayılı karar,
  • 06.2014 tarihli, 2014/3669 Esas, 2014/10238 Karar sayılı karar.

 

TTK’nın 531. maddesiyle birlikte haklı sebeple fesih sona erme sebebi olarak düzenlenmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki haklı nedenle fesih davası ortaklık için son çare olarak başvurulması gereken bir çözüm tarzıdır. Hatta İsviçre Hukukunda öne sürülen fikre göre iptal veya sorumluluk davası gibi farklı çözüm yolları, fesih davası açılmasına sebep olan uyuşmazlığı ortadan kaldırabilecek imkana sahip ise, haklı nedenle fesih davası açılabilmesi için önce bu yola başvurulması gerekir. Hukukumuzda da bu görüşü savunan yazarlar olmakla beraber kanunda açıkça yer verilmeyen durumun bir dava şartı olarak öne sürülmesi kabul edilebilir görülmemektedir.

Haklı sebeplerin varlığı halinde, sermayenin en az %10’unu ve halka açık şirketlerde %5’ini temsil eden pay sahipleri, mahkemeden ortaklığın feshini talep edebilir. Kanun metninde açıkça yer verildiği şekilde azınlığa tanınmış bir haktır. Azınlığı çoğunluğun tahakkümüne karşı korunması hedeflenmiştir. Dava açarken ve dava sonuçlanıncaya kadar azınlık sıfatının korunması gerektiği konusunda tereddütsüz görüş birliği vardır. Ancak doktrin ve İsviçre Federal Mahkemesi tarafından gerek haklı sebebin oluşması anında gerekse dava açılması esnasında ve dava sonuçlanıncaya kadar yüzde on oranında payların sahibi olunması gerektiği kabul edilmektedir. Bu çerçevede haklı sebep olarak görülen olayın meydana geldiği anda henüz pay sahibi sıfatını taşımayan bir kimsenin çoğunluğun tahakkümüne uğradığından, korunmaya muhtaç olduğundan, objektif olarak şirketin devamının kendinden beklenilmesinin mümkün olmadığından bahisle bu davayı açması da mümkün olmayacaktır.

Kanunda haklı sebebin varlığı halinde dava açılabileceği belirtilmekle beraber haklı sebep tanımı yapılmamıştır. Öğretide tanımlandığı şekliyle haklı sebep; azınlığın hakkaniyete uygun ve objektif olarak ortaklığın devam etmesinden umduğu faydaları ortadan kaldıran ve ortaklığın devamını çekilmez hale getiren olgular bütünüdür. Haklı sebep somut olaya göre belirlenmesi gereken bir kavramdır ve varlığı TMK’nın 4. maddesi uyarınca hakimin takdir yetkisi içindedir. Haklı sebep olarak nitelendirilebilecek olayların, objektif olması ve pay sahibinin şahsından bağımsız olması gerekmektedir. Bu kapsamda pay sahiplerinin kendi aralarında söz konusu olabilecek fikir ayrılıkları veya ihtilaflar kural olarak feshe dayanak teşkil eden bir haklı sebep olamazlar. Ayrıca haklı sebebin gerçekleştiği hususunun kabulünde davacı pay sahipleri dışında kalan diğer menfaat sahiplerinin (şirket, diğer pay sahipleri, çalışanlar) haklarının da dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla haklı sebep ve bunun devamında fesih, ancak bu kimselerin menfaatlerinin ihlal edilmemesi kaydı ile ve son çare olarak kabul edilebilir. Pay sahipleri arasındaki şahsi ilişkilerin ancak istisnai hallerde ve sadece aile şirketlerinde dikkate alınabileceği hususu, Yargıtay, öğreti ve İsviçre Federal Mahkeme içtihadında dile getirilmiştir. Yargıtay’ın görüşü öğretide eleştirilmektedir ve şahsi ilişkilerin bir sermaye şirketi olan anonim ortaklıklarda – aile şirketi olsa dahi- fesih sebebi olarak görülmesi mümkün değildir ve mümkün de olmamalıdır denilmektedir. Doktrinde sayılan başlıca haklı sebep örnekleri şunlardır; ortaklığın kar elde etmesine rağmen pay sahiplerine uzun süre kar payı dağıtılmaması veya çok düşük miktarda kar payı verilmesi, buna karşılık yöneticilere yüksek miktarda ödemeler yapılması, ortaklık kaynaklarının yalnız çoğunluk amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanılması, sürekli şekilde eşit işlem ilkesine aykırı davranılması, şirket kasasının sistematik olarak boşaltılması, azınlık pay sahiplerinin haklarının sistematik bir şekilde ve sürekli olarak kısıtlanması. Sayılan örneklerin tamamının anonim ortaklıkların feshi için haklı sebep teşkil ettiğini –tek kalemde- söylemek ise mümkün değildir. Her somut olayın şartları özel olarak incelenmeli ve duruma göre karar verilmelidir.

Haklı sebeple fesih davası açılması için herhangi bir süre öngörülmemiştir. Ancak haklı sebeplerin varlığına rağmen uzun süre davanın açılmasından imtina etmek ve sonradan davayı açmak, somut olayda hakkın kötüye kullanılması (TMK madde 2) teşkil edebilir.

Yapılan yargılama sonucunda haklı sebebin varlığına karar verilse dahi doğrudan feshe karar verilemeyecektir fesih son çare olarak gündeme gelecektir. Burada mahkeme davacının talebiyle bağlı olmaksızın somut duruma uygun düşen ve kabul edilebilir bir çözüme hükmedebilecektir. Hakim, haklı sebebin varlığına kanaat getirdikten sonra, fesih kararı vermeden önce, re’sen hem haklı sebepten kaynaklanan uyuşmazlığı çözebilecek, hem de tüm menfaat sahiplerinin haklarını dikkate alan, dolayısıyla tüm menfaat sahiplerince kabul edilebilir bir çözümü araştırma yoluna gidecektir. Uygun çözüm olarak kanun metninde örnek de verilmiştir. Buna göre; mahkeme fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına karar verilebilir. Yargıtay’da şirketten çıkarma yönünde karar vermiştir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta fesih davasının tarafı olmayan bir pay sahibinin –çoğunluk pay sahibi olması fark yaratmayacaktır- davacı azınlığın paylarını satın alma yükümlülüğüne tâbi kılınması elbette mümkün değildir. Haklı sebeple fesih davasında davacı azınlığın paylarının ancak şirket tarafından iktisabına hükmedilebilir. Çoğunluk pay sahibine ilgili azınlık payları satın alması konusunda bir teklif götürülebilir, ancak davada taraf olmayan bir pay sahibinin mahkeme kararı ile dahi pay satın almaya zorlanması mümkün değildir. Doktrinde diğer çözüm olarak başlıca; kar payı dağıtımı, yönetim kurulu veya genel kurul kararının geçersizliği veya içeriğinin değiştirilmesi, ana sözleşmenin değiştirilmesi, bir pay sahibinin yönetim kurulu üyeliğine getirilmesi veya şirketin bölünmesi sayılmıştır.

İlgili Yazılar

whatsappdestek iletişim iletişim