Hafta İçi : 09:00-18:00
·

Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde, tıbbi hata tanımlanmaktadır. Tıp biliminin standartlarına ve tecrübelere göre gerekli olan özenin bulunmadığı ve bu nedenle de olaya uygun gözükmeyen her türlü hekim müdahalesi uygulama hatası (malpraktis) olarak anlaşılmaktadır.

Diğer bir ifadeyle, hastanın tanı ve tedavisi sırasında standart uygulamanın yapılmaması, bilgi ve beceri eksikliği, hastaya uygun tedavi uygulanmaması; tıbbi hata olarak tanımlanabilir. Bu noktada hatalı tıbbi uygulama sonucu doğacak sorumluluk ” kusura dayalı genel sorumluluk”tur.

Hekimin Tazminat Sorumluluğunun Kanundaki Yeri

Mevzuatımızda hekimlerin sorumluluğunu özel olarak düzenleyen bir kanun maddesi bulunmamaktadır ancak bu hekimlerin sorumluluğuna gidilebilmesi noktasında kanunlardan doğan birçok sorumluluğunun göz ardı edilmesi anlamına gelmemektedir.

Bu noktada hekimler hastalarına hata, ihmal ve kusurlarıyla verdikleri zararlar sebebiyle Türk Ceza Kanunu kapsamında cezai olarak sorumlu oldukları gibi Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde de tıbbi hata neticesinde meydana gelen bu zararları tazmin etmekle yükümlüdürler. 

Açılacak tazminat davalarında hekimlerin özel sektörde veyahut kamu sektöründe faaliyet gösteriyor olması davaya uygulanacak usulü değiştirmekteyse de hekimlerin sorumluluğunda genel olarak;

Türk Borçlar Kanunu 49 uncu maddesine göre  haksız fiil sorumluluğu, 66 ıncı maddesine göre adam çalıştıranın sorumluluğu, 69 uncu maddesine göre alet-edevat dolayısıyla sorumluluklar ve 112 inci maddesine göre akdi sorumluluklarla, 502 inci maddesinde düzenlenen vekalet akdi genel ve özel hükümleri uygulama alanı bulmaktadır.

Hekimle hasta arasında sözleşme ilişkisi mevcut değilse hekimin sorumluluğu genel anlamda haksız fiil sorumluluğu teşkil etmektedir. Bu hükme göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Bu sebeple hekimle hasta arasında sözleşme ilişkisi olmasa ile hekim haksız fiili nedeniyle sorumludur.

Özel hastanede hizmet sözleşmesi ile çalışan hekimlerin kusurlu hareketlerinden hastane sorumlu tutulmaktadır. Özel hastanede çalışan hekim ile hasta arasında bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır, sözleşme ilişkisi hasta ve hastane arasındadır.  Bu sebeple hekimin sorumluluğu sözleşme ilişkisine değil haksız fiil sorumluluğuna dayanmaktadır. 

Kamu kurumlarında çalışan hekim de serbest çalışan hekimler gibi hastayı tedavi ederken tıbben gerekli olanı yerine getirmekle ve teşhis, tedavide gerekli dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Devlete veya diğer kamu tüzel kişilerine ait sağlık kurumlarında, hekimin hastalara vermiş olduğu zarardan asıl sorumlu devlettir ve hastalar uğradıkları zararlar için devlete başvururlar. Hekim ile hasta arasında bir ilişki kurulmaz. Devlet ise zararı tazmin ettikten sonra  hekimin kusuru oranında hekime rücu edecektir.

Hekimin Tazminat Zorunluğunun Koşulları

Hekimin sorumluluğunun kaynağı yukarıda anlatıldığı üzere haksız fiil, vekalet ilişkisi ve sözleşme ilişkisidir.

Ancak bu sorumluluğun ihlali sonucunda hekimin veyahut bağlı olduğu kuruluşun tazminat ödeme yükümlülüğünün doğabilmesi için bazı koşullar gereklidir. Bunlar hukuka aykırılık, zarar, kusur, illiyet bağıdır.

  1. Hukuka aykırılık

Kişinin hayatı, vücudu ve ruh sağlığı üzerindeki hak mutlak haktır, vazgeçilemez bu sebeple kişinin rızası olmadan yapılan her türlü işlem onun yararına olsa bile hukuka aykırıdır.  Ayrıca kişinin rızasının olması da yapılan her işlemi hukuka uygun kılmaz. Yapılan işlemin aynı zamanda kamu düzenine, ahlaka ve adaba uygun olması gerekir.

Ayrıca kişinin rızası aydınlatılmış rıza olmak zorundadır. Bu da doktorun yapacağı tıbbi müdahale konusunda hastayı aydınlatması ve bilgilendirmesi anlamına gelmektedir.

TMK’ ya göre; Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.

Rıza dışında diğer hukuka uygunluk halleri ise daha üstün nitelikteki özel, kamusal yarar yahut kanunun verdiği yetkinin kullanılmasıdır.

Örneğin; trafik kazası sonucunda hastaneye ulaştırılmış bir kimsenin rızasının alınması mümkün değildir, ancak daha üstün nitelikteki özel yarar sonucunda doktorun hastaya gerçekleştirdiği müdahale hukuka uygun hale gelir.

  1. Kusur

Hekim hastasını tedavi ederken, mesleğin tüm kurallarına uygun hareket etmeli ve gerekli dikkat ve özeni göstermelidir.  Yargı kararlarında kusur ve özen yükümlülüğü şu şekilde açıklanmıştır;

Hekimin hukuksal sorumluluğu bakımından ölçü; tecrübeli bir uzman hekim standardıdır. Hekim, objektif olarak olayların normal gelişimine ve subjektif olarak da kendi kişisel tecrübesine, kişisel yeteneğine, bireysel mesleki bilgisine, eğitiminin nitelik ve derecesine göre, hastanın sağlığında bir zarar gelmesini önceden görebilecek durumda olmalıdır. Bu halde karşımıza özen yükümlülüğü çıkmaktadır. Hekimin özen yükümlülüğünün ihlali, üç alanda yoğunlaşmaktadır;

Birincisi, hastanın tedavisinde yani teşhis, endikasyon, tıbbi tedbirin seçimi, bu tedbirin uygulanması, tedavi yahut cerrahi girişim sonrası bakım alanındadır.

İkincisi, hastanın aydınlatılması ve anamnez alınmasıdır.

Üçüncüsü, klinik organizasyonu alanında (personelin niteliği, yeterli sayıda personel bulundurulması, hekimlerin birbiriyle işbirliği (Konsültasyon)dir.

Bu üç alandaki kusuru, sırasıyla uygulama kusuru(tedavide hata), aydınlatma kusuru ve organizasyon kusuru olarak değerlendirmek mümkündür. Bu üç kusura “Tıbbi Uygulama Hatası” (Malpraktis) adı verilmektedir.

Bu noktada tıbbi standart kavramına açıklık getirilmelidir. Tıbbi standart kavramı ile, tıp ilminin genel olarak tanınıp kabul edilmiş meslek kuralları kastedilmektedir. Tıbbi standart ihlali değişik şekillerde gerçekleşebilir; teşhis, tedavi (endikasyon eksikliği, yanlış tedavi yönteminin seçimi) ve müdahale sonrası bakım yönetimi bunlardan bazılarıdır.

  1. Zarar

Tıbbi hata sonucu hekimin tazminat sorumluluğunun doğmasında en önemli unsurlardan biri zarardır, zira zararın olmadığı bir uyuşmazlıkta tazminattan da söz edilemez.

Zarar hastanın maddi anlamda kayba uğramasının yanında manevi olarak yıpranmasını da ifade eder.

  • Maddi zarar; tedavi giderleri, iş gücü kaybı, hastanın ölümü sonucu yakınlarının destekten yoksun kalması sonucu uğradığı zarar, ekonomik geleceğin sarsılması, cenaze giderleri vb.
  • Manevi zarar; somut olaya göre hastanın nasıl bir manevi çöküntü yaşadığı tespit edilmelidir. Bu tespit edilirken hastanın ruhsal bunalımı, sosyal yaşamının ne şekilde etkilendiği, yaşama sevincinin ve isteğinin azalması dikkate alınmalıdır.

 

  1. İlliyet bağı

Hekimin tazminat sorumluluğunun doğabilmesi için hekimin fiiliyle tıbbi hata sonucu meydana gelen zarar arasında illiyet bağının bulunması gereklidir. Yani zarar hekimin hukuka aykırı davranışı sonucunda ve bu davranış sebebiyle meydana gelmiş olmalıdır.

Örneğin; hastanın ameliyatı esnasında deprem meydana gelmesi ve göçük altında kalınması sonucu hastanın hayatını kaybetmesi durumunda mücbir sebep söz konusu olduğundan illiyet bağı kesilmiştir ve artık hekimin sorumluluğundan söz edilemez.

Tazminat Davasının Tarafları

Hasta, uğradığı zarara karşı, maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Hastanın ölümü halinde tazminat davasını, hastanın mirasçıları, yakınları ve destekten yoksun kalanlar da açabilir.

Hekim kendi özel muayenesinde çalışmakta ise, davalı olarak hekim,

Özel hastaneden çalışmakta ise, davalı olarak hem hekim hem de hastane

Devlet hastanesinde çalışmakta ise davalı olarak Sağlık bakanlığı,

Üniversite Hastanesinde çalışmakta ise davalı olarak ilgili üniversite rektörlüğü gösterilmelidir.

Zamanaşımı

Hekim ve hasta arasında sözleşme ilişkisi yoksa haksız fiil sorumluluğu bakımında zaman aşımı 2 ve 10 yıldır.

Türk Borçlar Kanunu 72 inci maddesine göre; “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.

Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir.

Devlet hastanelerine karşı idare mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açılmadan önce idareye başvuruda bulunmak gereklidir, idari yargılama usulü kanuna göre;

İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.

Eser sözleşmesine dayalı olarak açılacak davalarının zamanaşımı süresi de 5 yıldır. Kanuna göre ağır kusur halinde zamanaşımı süresi 20 yıldır. Estetik ameliyat, protez diş yapılması gibi güzellik hizmetleri eser sözleşmesi kapsamına girmektedir.

Vekalet sözleşmesine dayalı olarak özel hastaneler veya doktorlar aleyhine tüketici mahkemelerinde açılacak tazminat davalarında zamanaşımı süresi 5 yıldır.

Vekaletsiz iş görme sebebiyle(hastanın onayı olmadan veya bilgilendirmeden yapılan tıbbi müdahale) açılan davalarda zamanaşımı süresi 10 yıldır.

 

 

 

 

 

 

Önceki YazıSonraki Yazı

İlgili Yazılar

whatsappdestek iletişim iletişim